durum güncellemesi ve bunları konuşmamız lazım

uzzzun hatta upuuuzzzun bir depresyon sürecini atlatmaya çabalamakla meşgul iken yayın atamadım.
eh, atlatabildim mi? n'olur bu konuda soru yöneltmeyin..

depresyon sürecinden çıkabilmek ve günün sonunda yalnız hissetmeyip annemin dizine uzanabileyim diye bir süre ailemin yanına gitmiş ve bir nebze de olsa toparlanıp dönmüştüm hayatıma. tabii toparlama süreci pek de iyi gitmedi ve geçmişimle , "o"nunla, olmak istediğim kişiyle hiç istemediğim halde yüzleşmem gereken bir sürece girdim. hala bu süreci olabildiğine iyi atlatabilmeye çabalamakla meşgulüm. 

ailemin yanından döndükten sonra yaşanan her şeyden uzaklaşabilmek, düşünmemek ve gece kafamı yastığa koyduğumda uyuyabilmek adına çok yordum kendimi -hala çok yoruyorum-. saatlerce çalıştım, hiç düşünmemek için üzülmemek ve özlemimi daha az hissedebilmek için acımdan durmadan kaçtım. çalıştım, daha çok çalıştım, aynı anda birden fazla işte çalıştım. ben bu süreçte acıdan hiç kaçmadığım kadar hızlı kaçtım, koştum.

durursam, yavaşlarsam ve düşünürsem acının beni çepeçevre saracağına inandım. ne kadar hızlı koşarsam koşayım, en ufak bir anda en ufak bi şeye saatlerce ağladım. yemek yediğim o bir iki dakikalık süreçte veya durakta tramvay beklerkenki süre diliminde acı bana yetişti. ne yaparsam yapayım ondan hızlı  koşamıyormuşum, bu farkındalık saatlerce ağlattı beni.

ben hiç ağlamadığım kadar ağladım. parkta, bir bankta, sokak ortasında, kaldırımda, evde, işte, tramvayda... nefes alamıyordum. 

bunu kendime itiraf etmem çok sancılı oldu ama durduğumda "o"nu çok özlüyorum. bu özlemimi adeta hissetmiş gibi yanıma geldi, öptü, sarıldı ama tekrar günün sonunda beni kimsesizliğimle teslim aldığı enkazı daha büyük bir enkaz halinde bırakıp gitti. 

kendimi "acaba o, kafamda yarattığım bir düşünce miydi?" diye sormaktan alıkoyamıyorum. ama hayır, tüm gerçekliği ve canlılığıyla yanımdaydı. bana sarılıyordu, beni koruyor acıdan uzak tutuyordu. nasıl oldu da bu hale gelebildi bir şeyler inanın bilmiyorum. ama hayat bu, 

çok kırgınım. ona, arkadaşlarıma, aileme, kendime ama en çok da bana mutluluğu ve huzuru çok gören bu hayatıma çok kırgınım. 
 
bu yayından da anlaşıldığıı üzere ben hiç olmadığım  kadar dağılmış durumdayım. son zamanlardaki kaçış yöntemim çok çok çalışmak olduğu için bu  yayını bile dilekçe ve dosyalarla boğuşurken ofiste yazıyorum. teşekkürler hayatım bana her şeyi bu  denli çok gördüğün için..


















KENDİ YASINI TUTMAK

 Tekrar uzun bir aradan sonra yayındayız dostiler,,, 

Başlıktan da anlaşıldığı üzere ben tekrar ara sıra uğradığım bu blogda mütemadiyen acı çekmekteyim. 

Uzun zamandır rahatsız olduğum ve geriye dönüp bakınca kendi yasımı tuttuğumu fark ettiğim bir çıkmazın içindeyim bir süredir. İnsanların asla değişebileceğine inanmayan ben olduğuma inandığım insanın eskiden yaptığı şeylere uzun zamandır öyle uzağım ki, o insan kafamda kurduğum bir fikir miydi diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Mütemadiyen kendi yasımı tutmaktan ne ileri gidebiliyorum ne geriye dönebiliyorum. Burada anladığınız üzere işler yolunda gitmiyor. 

Bir yayınımda andayken değişimi fark etmediğimizi ve geriye dönüp baktığımızda ne kadar da değiştiğimizi fark etmemiz üzerine bir şey yazmıştım. Şu an o yazdığım şeyin ne kadar da doğru olduğunu daha iyi anlayabiliyorum. On iki yaşında hayalleri ve geleceğe dair ümidi tükenmiş olan o küçük kız çocuğunun yaralarını sarıp dimdik hayatına devam eden, kendi hayatını sıfırdan inşa edebilmiş o kız çocuğuna imrenerek bakmaktan başka bi şey kalmadı bu aralar elimde. O zaman dilimine baktığımda o yoluna devam edebilen küçük kızı öldürmüş ve on iki yaşında ümidi kalmamış kıza geri dönüşmüş, ondan bir adım dahi olsun ileriye gidemeyip daha da gerilediğim farkındalığının sancısını çekiyorum. 

Bazen hayatım öylece devam ederken ben de içinde üzülmeye devam ederken merak ediyorum, bir filmin içinde olsaydım ve birileri beni izliyor olsaydı ne kadar üzgün olduğumu fark ederler miydi? Şu an bu sahnenin arkasında hüzünlü ve durgun bir müzik çalar mıydı? Hüzünlü filmleri izlemeyi seviyorum. Ah demek böyle bir his diyorum. Bak şimdi o karakterin etrafında da hayat akıp gidiyor ama o üzüntüsü paçalarından akarken akıntının tersine gidecek gücü bulamıyor, bak bu sana da oluyor diyorum. Akıntının içinde sürüklenecek kadar yorulmuşsun. Çamaşır asmak ve toplamak nasıl bu kadar üzücü olabilir diye soruyorum. Ne kadar üzüldüğünü anlatmak istediğin yerde seni duymadı diye biriken üzüntü tezgaha, bulaşıklara, çamaşırlara bulaşır oldu parmak uçlarımdan akıp. Üzüntülerim halıda iz bırakarak peşimden geliyor... Bu gece hani Güncel Gürsel ağladığım kadar üzülmedim diyor ya onun yerine üzüldüğüm kadar ağlayamadım diyebildiğim noktadayım.

Bu yangınlar ölmeden dinmez diye bahsettiğin şeyi artık çok daha iyi anlıyorum. Bizim için hep böyle oldu ve hep böyle olacak değil mi? bu yangınlar ölmeden dinmeyecek gibi 

Bundan birkaç yıl sonra yalnız, tüm sevdiklerimle bağım kopmuş, herkes hayatını düzene sokmuş ben kimseye bir şey fark ettirmemeye çalışıyorum. Everytime we say goodbye dinleyerek Mehmet Pişkin gibi videolu not bırakıp gidiyorum... Geleceğimi aynen bu şekil görüyorum 

Ama umutsuzluğa kapılmıyoruz değil miii? Bir gün buraya mutluluktan ölüyorummm diye yayın atacağım,,, bir günn :))

sd.



















ŞUBAT LANETİ

 Merhaba sevgili okur, 

Yıllar yılı bitmeyen şubat laneti bu yıl tekrar kendini çok kısa bi süre önce gösterdi. Tabii ki konumuz 6 şubatta yaşanmış olan deprem felaketi. Bildiğini ya da bilmediğiniz üzere geçen yıl 6 şubatta çok değer verdiğim bir arkadaşımı kaybetmiş ve bunun yasını uzunca bi süre tutmaktan alıkoyamamıştım kendimi. Bu yıl gece arkadaşımla, çok sevgili dostumun ölümü üzerine konuşuyorduk. Onu ne kadar özlediğimi ve ölümü asla kabullenemediğimi dile getirirken Maraş merkezli deprem meydana geldi. 

Endişelenmemiz gereken binlerce yakınımız, dostumuz ve hatta ailemiz vardı. Depremin yaşandığı ilk andan beri kalbimde büyük bir sızı ile hayatıma devam etmeye çalışıyorum. Bu kadar ölümle, yasla, hüzünle ve adaletsizlikle nasıl yaşanır inanın bilmiyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum ki kahbettiğimiz kardeşlerimiz depremden değil tedbirsizlikten, geç gelen yardımdan ve soğuktan vefat etti. (Hepsi ışıklar içinde uyusun.) Ben bu gerçekle hayatıma devam etmekte zorlanırken bunun sorumluları gece kafalarını yastığa koyduklarında nasıl rahat uyuyabiliyor?

Ne demişti zamanında Nazım Hikmet? "Güneşli günler göreceğiz" Gerçekten görebilecek miyiz? Hepimiz umudumuzun kırıldığı "o" yerdeyiz. 

Bunca şey yetmezmiş gibi, bunca yanlış kararla binlerce insanın canına mâl olmamışlar gibi bir de yanlış kararlar almaya devam ederek eğitim hakkımız elimizden alındı. Daha kötü ne yapılabilir, derken hep daha kötülerini yapıyor oluşları beni hayretler içinde bırakıyor. 

Şu an binlerce insan gibi yasta, işsiz ve okulsuzum. Umarım buna kısa bir süre sonra "evsiz"im nidası da eklenmez.

Umarım bu süreci olabildiğince az hasarla atlatabiliriz. Olabildiğince az hasarla atlatabilmemiz mümkün ise tabii! Hepimize geçmiş olsun,,

Ama ben günün sonunda ne olursa olsun bi şeyleri değiştirebileceğimize dair umutla uyuyup buna enerjim var bi şekilde uyanmak istiyorum.

Biz tekrar kendi omuzlarımızı pat-patlıyoruz..


















ZORLUKLAR HAYATIN SÜSÜDÜR /2022'ye veda

 iki üç kişilik değerli okur kitlem merhaba, 

inanılmaz gergin olduğum ve koşuşturmalarla dolu bir dönemden geçiyorum tekrar bu yüzden 22 veda yayını atmaya fırsatım olmamıştı. şu an da pek vaktimin olduğu söylenemez malum hukuk fakültesi ve vize haftasının ortasından sesleniyorum sizlere. 

bir yıl önce yeni yıl yayınıyla upuzuuun bir aranın ardından size seslenmiştim buradan, şimdi gelin sema'nın 2022'sine beraber bir yolculuğa çıkalım. 

hayatımın en karmaşık ve en fazla acıyı hissettiğim yılıydı. geçen yıl ocak ayında vizelerle boğuşurken hukuk fakültesinin ciddiyetinin farkına ilk defa varmıştım ve olmak istediğim konum bu mu emin olamamaya başladığım sancılı bir süreçten geçmiştim. şu an hala "evet, olmak istediğim konum bu bölümden mezun olmak" cümlesini kurabiliyor muyum, sanırım buna net bir cevap veremeyeceğim. sadece şunu söyleyebilirim ki hayalimi gerçekleştirmeme en fazla yardımcı olabilecek bölümde bulunduğum için bu konudaki umutsuzluğumu yok edebildim. 

bildiğiniz veya bilmediğiniz üzere çok değer verdiğim bir arkadaşımı çok acı bir şekilde aniden kaybettim. hala atlatabildiğim bir şey değil bu durum ama insanız ve hayatımızdaki tek gerçeklik de ölüm.. sanırım hayatımın hiçbir evresi bir insanın aniden bu dünya üzerinden kaybolup ona asla ulaşamayacağım bir yerde olacağı gerçekliğini kabullenemeyeceğim. durduğum zaman seni çok özlüyorum ve hayatımdaki en büyük pişmanlığım fırsatım varken seninle vedalaşamamış olmak. hayatımı kurtardığın, yanımda olmaya çalıştığın ve hayatımda hala var olduğunu hissedebildiğim için sana minnettarım. beni bu şekilde bırakıp gittiğin için sana başlarda çok kızgındım çünkü seni çok özlüyordum. sana verdiğim sözü tutmakta yer yer zorlansam da hala sözümü tutuyorum. umarım gittiğin yerde aradığın huzuru bulabilmişsindir. ışıklar içinde uyu,, ama insanız ve bir gün hepimizin sonu bu olacak değil mi? 

hayatımın her evresi acısını asla yeterince yaşamayıp hep acısını yaşamayı erteleyen biri oldum. bunun zararlarıyla en çok bu yıl karşılaştım. uzunca bi süre biriktirdiğim her acının daha ağır bir şekilde gün yüzüne çıkmasının ağırlığı altında yaşamaya çalıştım. bu süreçte tekrar antidepresana başladım ve asla ummadığım insanlar bana asla tahmin etmeyeceğim ölçüde yardımcı olmaya başladılar. başta nur ve halit olmak üzere bu süreçte yanımda olan ve hala yanımda olup elimden tutmaya çalışan çok sevdiğim arkadaşlarıma asla yüzlerine karşı bu konuda teşekkür etmesem de yanımda oldukları için onlara ne kadar minnettar olduğumu belirtmem gerekiyor buradan. 

sanırım bu yıl öğrendiğim en önemli şey bana uzatılan yardım elini tutmam gerektiği gerçeğiydi. hala insanlardan yardım isteyebilecek kadar bu konuyu aşamasam da bu kadarını bile başarmak benim için çok değerli. 

bu yıl her geçen yıl olduğu gibi tekrar hayatıma dahil olan yeni insanlar oldu ve hayatımın sonuna kadar hayatımda bulunmasını çok istediğim insanlarla yollarımızı ayırmak mecburiyetinde kaldık. ama hayatımdan çıkan birinin çıkışı beni çoğu şeyden daha fazla etkiledi. onun arkadaşlığını çok özlüyorum ama ne olursa olsun birbirimize hala değer verdiğimize inanıyorum. şu an buralarda mısın bilmiyorum ama seni çok seviyorum hayadımın anlamı umarım iyisindir. zamanında güzel bir anekdot geçmişti "yürümekte olduğun yol yalnızca senin yolun. yola dahil olanlar olacak, yolda eksilenler olacak.." hayatıma girip şu an hayatımda bulunmayan insanlarla nasıl yollarımızı ayırdığımıza odaklanmak yerine hayatıma kattıkları güzelliklerle hatırlamanın daha az yorucu olacağını söylemişti psikoloğum bir konuşmamızda. ve şu an bunu tamamıyla olmasa da başarabilmenin mutluluğunu yaşıyorum. 

benim 2022'm çok yağmurluydu ama zorluklar hayatın süsüdür. sevgili okurlarım zamanında güneşli günler göreceğiz demiştik ve bu yağmurlardan sonra en güzel güneşli günleri bir gün göreceğimize inanmak istiyorum. zor zamanlar olur, nasıl çıkarsan omurgan ona göre şekillenir biliyorum. hepimizin sırtlarımızdaki kambur bundan mütevellit. kamburlarımızı gizlemek yerine bizi onunla kabullenecek insanlar hayatımıza dahil olunca daha kolay atlatılıyormuş her şey, bunu her unuttuğumuzda hatırlatmamız gerekiyor kendimize. ve sevginin iyileştirici gücüne inanın.  

geçen yılki yayınımda yazdığım şeyden pek de uzak bir yerde değilim aslında.  "2021'de çok çalıştım, çok yoruldum, lanetimin varlığını her saniye hissettim, çok güzel insanlar girdi hayatıma, çok sevdiğimi düşündüğüm ve hayatımın her anında yanımda olacağına inandığım insanlarla asla konuşamayacak hale geldik ve bu beni sandığımdan çok daha az etkiledi. Çok sevdim, asla tahmin bile edemeyeceğim kadar çok hem de, sevildiğime inanıp sevilmeyişimle yüzleştim. Dönüp baktığımda ben bu yıl tahmin edemeyeceğim kadar çok büyüdüm. Buradan sayın 2021'e çok teşekkür ediyorum, her an düşmeme neden olsa da düştüğüm yerden çok daha sağlam bi' şekilde kalkmayı öğrettiği için" 

yazmak istediğim şeyleri toparlayamadım kafamda aklım şu an derslerde olduğu için umarım düzgün ifade edebilmişimdir kendimi. dilek çemberine geçelimm.

2023'te yaralarımızı daha da iyileştirip kendimizi daha geliştirebilmeyi diliyorum hepimiz için. benim için çok stresli birkaç olayın güzel sonuçlanmasını diliyorum. umarım bu yıl da çuvalımıza bi şeyler ekleyebiliriz. çok sevip çok sevildiğimiz bir yıl  olması dileğiyle,,,

sd.


  












düşler vadisi

 biz böyleyiz, 7 nesildir duvardaki çatlaklardan hayalet bekleriz. baktım hayaletin geleceği yok, tuttum genişlettim çatlağı. 

düşler vadisinde uyandım. burada olmayı seçtim. oysa bu vadi bana yalnızlıktan başka bir şey vaad etmedi. 

biliyorum, bütün insanlar yalnızdır. ve biliyorum, bütün insanlar kendi içinde kalabalıktır. 

babam söylemişti (ya da ben onun söylemesini isterdim) "güzel kızım, iç seslerinin resmini yapanlara vaad edilen kendi içinde kaybolmaktır. kaybolma". diye. 

bu vadide yalana yer yok, babamın bana söylemesini istediğim şeyleri kelimeleri de değiştirerek söylüyorum. nasıl olsa bu vadide değil ve beni düzeltmek için buralara uzanmaz kolları.

bir şey anlatmaya da ihtiyaç yok burada. kelimeler yok, cümleler devrik. 

zaten ben şimdiye dek ne anlatsam anlamının tersine bir istikamette sürüklendi, kayboldu. kimse anlaması gerekeni anlamadı. belki de ben içimde kopan fırtınalardan anlatamadım. 

artık bir önemi yok. 

işte bak. insan bir nefeste var ediyor istediğini. 

tuttum duvardaki çatlaktan kendime anlam yaptım. babamın kollarının uzanamayacağı bir vadi yaptım. bu gerçeklikte onun yokluğu benim seçimim oldu. yine de mutlu olamadım. bu beni daha da uzağa savurdu.

önce biraz susacağım,  küçük çatlağımı bulup on iki yaşındaki beni kendi gerçekliğimde uyandıracağım. sonra da tekrar tekrar zarar görmesin diye üstünü sıvayla kapatacağım. 

bu vadide hapsolmaktan korkma küçüğüm. dışarda işler yolunda hiçbir zaman gitmedi. ve gidecek gibi de değil. seni kendi gerçekliğimde koruyacağım .








YİNE YAZI BEKLERİZ

 merhaba sevgili okurum, bu başlık için başka bir yayını yarısına kadar hazırlamıştım ve belki de bu blogdaki tek huzurlu hissetmem üzerine yazdığım yayındı. tamamlayamadığım için yayınlayamadığım o yazıda bahsedilen mevsim olan yaza vedaydı. ama şimdi güneşim doğmamak üzere battığı için soyut anlamda bir yazdan bahsediyorum. zamanında biri benden sonraki dönem için ve artık uzun zamandır aydın olan gökyüzüm ışığını karartıyor demişti. sanırım benim gökyüzüm kaçıncı ışığını karartışı bilmesem de ışığını uzun bir süre tekrar aydınlanmamak üzere tekrar kararttı. 

bundan çok değil birkaç hafta öncesine kadar hayatımı büyük ölçüde toparlamanın verdiği huzurla yaşıyordum. ta ki birkaç gün öncesine kadar. kendinizi hiç ne yapmanızı bilmediğiniz bir çaresizlik içinde hissettiniz mi? illa ki bu dönemden geçenleriniz olmuştur, ben de hayatımın tam da o dönemindeyim ve ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok. bu yayını neden yazıyorum inanın ona dair de hiçbir fikrim yok. sanırım sadece yazmaya ihtiyacım var. sadece şunu söylemek istiyorum, mutsuzluktan ölünebilseydi tam şu saniye bu yazıyı yazdığım kafede ölebilirim. ama maalesef mutsuzluktan ölünmüyor ve günün sonunda hüznümüzle yapayalnız kalıyoruz. 

şu an neden bu kadar üzgün olduğumun sebebini merak edenleriniz olabilir. inanın somut bir olay söyleyemem. sadece devam edecek gücü bulmakta inanılmaz zorlanıyorum. koskoca dünyada kimsesiz hissetmenin sancısıyla kafayı yemek üzereyim, belki de yemişimdir. kim bilir?

kısa bir süre önce kalbimde istesem de kıramayacağım bir yere sahip olan benim için inanılmaz özel ve değerli kişiyle belki de hayatımın en yıkıcı vedalarından birini yaşadım. vedalardan her zaman nefret ettim ben, birini ardında bırakıp gitmenin ağırlığı yetmezmiş gibi bir daha asla aynı konumda ve aynı kişiler olarak birbirimizin hayatında olamayacağımızı bilmenin sancısı altında eziliyorum. belki de bir şiirin dizesinde denk geliriz? hatırlatın bir ara vedalara dair bir yayın hazırlayayım. kendimi övebileceğim en acı konu vedaların her türlüsünü çok acı bir şekilde yaşamış olmam. ama üzülmüyoruz değil mi dostiler, bu son vedamız sayılmaz. 

eh biraz da hatalardan bahsedelim, hata yapmayın arkadaşlar. hatasız kul olmaz derler ya n'olur hatasız kul olmaya çalışın. bu yaşıma kadar bir şey öğrendiysem o da hataların bedelinin inanılmaz ağır oluşudur. kendiniz yapıyorsunuz ve sonucuna da kendiniz katlanmak zorundasınız. insanlar vicdanlarını başkalarını suçlayarak rahatlatır ama hata yapan siz olunca başkasını suçlasanız da içten içe kahroluyorsunuz. hatalarımızın bedelini bu kadar ağır ödemeseydik keşke, inanın bunu hepimiz için diliyorum. yaptığım hata hayatımın büyük bir kısmını kaybetmeme yol açtı. ne diyebiliriz ki,

eh biraz da gerçekten yaza veda edip yayını bitirmek istiyorum, hala maalesef hayattayım güncelleme yayınıydı bu.

soğuk bir ekim akşamında en sevdiğim aya ve mevsime veda ediyorum, dışarıda yağan yağmur eşliğinde. sanırım büyüdükçe yağışlı havalara olan sevdam azaldı ve beni yormaya başladığını fark ettim. içinizden lütfen sen de her şeye yorulmaya başlamışsın he, demeyiniz. bazılarımız inanılmaz yaşlanmış hissediyor olabilir.

yaz ayının canlılığı, soğuk bira eşliğinde sohbetleri, balkon muhabbetleri ve normale oranla daha az çalışma hayatım yazın bitmesiyle son buldu. eskişehir'de yaşadığım için asla sonbaharı yaşayamadan aniden kışın kasvetli havasını hissetmeye başladım. oysa ben her zaman herhangi bir baharın herhangi bir cuma akşamına özlem duyarım.

bu bir iki ay boyunca alıştığım her şeyi geride bırakıp sıfırdan başlamaya çalışmamın yorgunluğunu yaşadım, sıfırdan olmasa da sıfıra yakın bir yerde yeniden başladım. daha doğrusu sıfıra yakın bir yerde yeniden başladığımı sandım ama ben aynı yerden devam ediyormuşum. zaten benim hayatım hep ne yaparsam yapayım sıfıra yakın  oluyor. başka bir üniversitede yeni eğitim yılım başladı ve gözümü korkuttuğunu maalesef gizlemeye çalışıyorum. ama ne olursa olsun bunu da halledeğim, çünkü ben hep halletmek zorunda bırakıldım.

her yayınımda konu illa ki bi yerde çok çalışmama çıkardı fakat şu an çalışmıyorum. hemen şu saniye çalışmaya başlamam gerekiyor ama ben kendimde ne o gücü ne de enerjiyi bulamıyorum. merhaba türkiyede yaşayan işsiz bir öğrenci olmak,, veyaa sadece merhaba türkiyede yaşayan herhangi bir insan olmak. 

sinirlerim tekrar bozulduğu için dilek çemberini yazıp sonlandırma kararı aldım bu yayını. ve işte dilek çemberi,

içimizdeki sıkıntılardan kurtulup akademik anlamda ilerleyebileceğimiz, benim gibi okurken çalışmak zorunda kalanlar için de bizi daha az yıpratıp yoracak bir işte çalışabildiğimiz bir dönem olur umarım hepimiz için. dua etmeyi bilen biri olmadığım için hepimiz adına şiirler okuyacağım. 

yine yazı bekliyoruz,

https://open.spotify.com/track/1x75INH7D1FdcbGkKvmkF7?si=2396e29b34a74b23

sd.








18'den 19'a

Bu sefer yayını19 yaşındaki Sema'ya ithafen yazıyorum,

Bundan birkaç yıl önce doğum günümde "büyümenin ve ellerimi nereye koyacağımı bilememenin ağırlığını yaşıyorum" demiştim. Zamanın biz istemsek de inatla geçiyor oluşunun ve büyümenin üzerimize yüklediği ekstra sorumlulukların ağırlığı altında hala ayakta durmaya çalışıyorum. 
Benim 18'im çok yağmurluydu, bazen kaçtım ıslanmaktan bazen de keyifle yürüdüm yağan yağmurun altında. Somut olaylar üzerinde durmak istiyorum, onsekizinci yaşıma çocukluğumdan beri içten içe hep okumayı arzuladığım bölümü kazanarak girdim. Okurken bölümün ciddiliği ve zorluğu altında eziliyormuşum gibi hissettim. Bambaşka bir şehirde bambaşka insanlarla beraber yaşamaya başladım, yapayalnız kimsesiz ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kadın olarak.. Sanırım kaç yaşında olursam olayım kadın olduğum için çalıştığım yerlerde mobbinge veya tacize uğrayacağım gerçeğiyle belki de benim için en ağır şekliyle bir daha yüzleştim. 
Hayatımın büyük bir evresini kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü ve bağımsız bir kadın olmaya çabalayarak geçirdim ve bunu tam olarak kendi istediğim gibi olmasa da büyük oranda başarabildiğimin en çok bu yıl farkına vardım. 
Bu yıl hayatıma uygulamaya çalıştığım "yürümekte olduğun yol yalnızca senin yolun. yola dahil olanlar olacak yolda eksilenler olacak ama yolun sonunda sadece sen varsın." sözünün doğruluğunu acı da olsa tam anlamıyla kabullenmeye başladım. Asla hayatımdan çıkacağına inanmadığım ve çok değer verdiğim insanlarla yollarımızı ayırmanın ne kadar kolay olduğunu daha da derinden hissettim. Aynı zamanda çok fazla insan tanıdım, çok değerli ve özel anlar yaşamama sebebiyet verdiler. 
Bu yıl beni en çok yıpratan şey insan ilişkileri oldu. Kendimi asla açıkça ifade etmeyip yanımda olmadıkları için onlara kızdım, sonra dönüp kendime kızdım. Sanırım ne kadar büyük problemim olursa olsun değer verdiğim birinin parmağı kanasa yanında olmaya çalıştığım için aynısını bekleyerek bencillik yaptım. Ama kabullenmem gereken bi şey vardı ki kimse benden her konuda koşulsuz yardımlarına koşmamı beklememişti, ben kendim yapmıştım. 
Büyümenin ne kadar yıpratıcı olabileceğinin en fazla bu yıl farkına vardım ben ama artık büyüdüğümü kabullenmemin zamanı geldi sanırım. Ama sanırım artık dokuz yaşında sokakta bir başına ağlayan kızdan çok daha fazlası olduğumu kabullenebildim. 
İçimde var etmeye çalıştığım biri vardı. Doğru kelime sevmek değil, sadece kendi derinliğimde onu da görmek istediğim biri. Yaşadığım çok ağır olaylar sonunda bunu da artık yapmamam gerektiğini fark ettim. Benim için her ne kadar acı ve zor olsa da içimde sonsuza kadar tutamayacağımı anlayıp bu durumu sonlandırdım. Büyük ölçüde başarılı olduğum için bu konuda inanılmaz huzurlu hissediyorum. 
Bahsetmeden geçemeyeceğim biri girdi bu yıl hayatıma şans eseri. Her ne kadar şu an bana kırgın olduğunun farkında olsam da her zaman desteğini kalbimin en özel yerinde hissettirdi bana, hala yaptığı gibi. Sanırım bu yılki en büyük şansım onunla hayatımızın kesişmesi oldu. Sevgisinin ağırlığı altında eziliyormuşum gibi hissettim. Birinin beni gerçekten koşulsuz sevebileceğini fark ettirdi bana. Tüm kalbimle minnettarım ona. Şu an bu yazıyı okuyor mu bilmiyorum ama okuyacağını ve bu bölümün ona özel olduğunu anlayacağını  biliyorum. Birkaç gün sonra onun doğum günü ve bu konuda şunu söylemek istiyorum, '24 yaş için sana ilk tanıştığımızda söylediğim şeyi lütfen unut ve doğum gününden bir gün önce senin hakkında kötü bi haber almayayım. Senden tek istediğim şey bu. Varlığın için, yanımda olduğun ve beni desteklediğin için teşekkürler. Şimdiden doğum günün kutlu olsun, umarım gözlerin ışıltısını hiç yitirmez yabancı :)'
Üzülmemin güçsüzlük olmadığını, döktüğüm her damla yaşın ne kadar kıymetli olduğunu ve onlardan kaçmamam gerektiğini öğrendim. Affetmeyi öğrendim ve gerçekten hayatımdaki herkesi affettim. Çok  hata yaptım, çok da üzüldüm onlar yüzünden. Ama sanırım sadece kendimi affedemedim henüz,
Teşekkürler 18. yaşım, düştüğüm yerden daha güçlü ayağı kalkmayı öğrettiğin, beni daha da büyüttüğün için..

Gelin şimdi de 19. yaşıma birlikte seslenelim,

Sevgili 19. yaşım, hayatımın en stresli döneminde ondokuzuncu yaş günümü kutluyorum. Yolumu istediğim gibi çizebilmeme vesile olmanı diliyorum senden. Daha güzel tecrübeler kazanacağım işler, dostluklar ve başarılara yaklaştırmanı umuyorum. Çabalarımın meyvelerini toparlayabileceğim bir yıl diliyorum. Daha çok sevgiyle, huzurlu anlarla dolu olsun ondokuzuncu yaşım. Hayatımın yeni bir evresine geçiyorum, umarım kendimi affedebileceğim bir yıl olur.
Sakinleşip yavaşlamam dileğiyle

sd,