ZORLUKLAR HAYATIN SÜSÜDÜR /2022'ye veda

 iki üç kişilik değerli okur kitlem merhaba, 

inanılmaz gergin olduğum ve koşuşturmalarla dolu bir dönemden geçiyorum tekrar bu yüzden 22 veda yayını atmaya fırsatım olmamıştı. şu an da pek vaktimin olduğu söylenemez malum hukuk fakültesi ve vize haftasının ortasından sesleniyorum sizlere. 

bir yıl önce yeni yıl yayınıyla upuzuuun bir aranın ardından size seslenmiştim buradan, şimdi gelin sema'nın 2022'sine beraber bir yolculuğa çıkalım. 

hayatımın en karmaşık ve en fazla acıyı hissettiğim yılıydı. geçen yıl ocak ayında vizelerle boğuşurken hukuk fakültesinin ciddiyetinin farkına ilk defa varmıştım ve olmak istediğim konum bu mu emin olamamaya başladığım sancılı bir süreçten geçmiştim. şu an hala "evet, olmak istediğim konum bu bölümden mezun olmak" cümlesini kurabiliyor muyum, sanırım buna net bir cevap veremeyeceğim. sadece şunu söyleyebilirim ki hayalimi gerçekleştirmeme en fazla yardımcı olabilecek bölümde bulunduğum için bu konudaki umutsuzluğumu yok edebildim. 

bildiğiniz veya bilmediğiniz üzere çok değer verdiğim bir arkadaşımı çok acı bir şekilde aniden kaybettim. hala atlatabildiğim bir şey değil bu durum ama insanız ve hayatımızdaki tek gerçeklik de ölüm.. sanırım hayatımın hiçbir evresi bir insanın aniden bu dünya üzerinden kaybolup ona asla ulaşamayacağım bir yerde olacağı gerçekliğini kabullenemeyeceğim. durduğum zaman seni çok özlüyorum ve hayatımdaki en büyük pişmanlığım fırsatım varken seninle vedalaşamamış olmak. hayatımı kurtardığın, yanımda olmaya çalıştığın ve hayatımda hala var olduğunu hissedebildiğim için sana minnettarım. beni bu şekilde bırakıp gittiğin için sana başlarda çok kızgındım çünkü seni çok özlüyordum. sana verdiğim sözü tutmakta yer yer zorlansam da hala sözümü tutuyorum. umarım gittiğin yerde aradığın huzuru bulabilmişsindir. ışıklar içinde uyu,, ama insanız ve bir gün hepimizin sonu bu olacak değil mi? 

hayatımın her evresi acısını asla yeterince yaşamayıp hep acısını yaşamayı erteleyen biri oldum. bunun zararlarıyla en çok bu yıl karşılaştım. uzunca bi süre biriktirdiğim her acının daha ağır bir şekilde gün yüzüne çıkmasının ağırlığı altında yaşamaya çalıştım. bu süreçte tekrar antidepresana başladım ve asla ummadığım insanlar bana asla tahmin etmeyeceğim ölçüde yardımcı olmaya başladılar. başta nur ve halit olmak üzere bu süreçte yanımda olan ve hala yanımda olup elimden tutmaya çalışan çok sevdiğim arkadaşlarıma asla yüzlerine karşı bu konuda teşekkür etmesem de yanımda oldukları için onlara ne kadar minnettar olduğumu belirtmem gerekiyor buradan. 

sanırım bu yıl öğrendiğim en önemli şey bana uzatılan yardım elini tutmam gerektiği gerçeğiydi. hala insanlardan yardım isteyebilecek kadar bu konuyu aşamasam da bu kadarını bile başarmak benim için çok değerli. 

bu yıl her geçen yıl olduğu gibi tekrar hayatıma dahil olan yeni insanlar oldu ve hayatımın sonuna kadar hayatımda bulunmasını çok istediğim insanlarla yollarımızı ayırmak mecburiyetinde kaldık. ama hayatımdan çıkan birinin çıkışı beni çoğu şeyden daha fazla etkiledi. onun arkadaşlığını çok özlüyorum ama ne olursa olsun birbirimize hala değer verdiğimize inanıyorum. şu an buralarda mısın bilmiyorum ama seni çok seviyorum hayadımın anlamı umarım iyisindir. zamanında güzel bir anekdot geçmişti "yürümekte olduğun yol yalnızca senin yolun. yola dahil olanlar olacak, yolda eksilenler olacak.." hayatıma girip şu an hayatımda bulunmayan insanlarla nasıl yollarımızı ayırdığımıza odaklanmak yerine hayatıma kattıkları güzelliklerle hatırlamanın daha az yorucu olacağını söylemişti psikoloğum bir konuşmamızda. ve şu an bunu tamamıyla olmasa da başarabilmenin mutluluğunu yaşıyorum. 

benim 2022'm çok yağmurluydu ama zorluklar hayatın süsüdür. sevgili okurlarım zamanında güneşli günler göreceğiz demiştik ve bu yağmurlardan sonra en güzel güneşli günleri bir gün göreceğimize inanmak istiyorum. zor zamanlar olur, nasıl çıkarsan omurgan ona göre şekillenir biliyorum. hepimizin sırtlarımızdaki kambur bundan mütevellit. kamburlarımızı gizlemek yerine bizi onunla kabullenecek insanlar hayatımıza dahil olunca daha kolay atlatılıyormuş her şey, bunu her unuttuğumuzda hatırlatmamız gerekiyor kendimize. ve sevginin iyileştirici gücüne inanın.  

geçen yılki yayınımda yazdığım şeyden pek de uzak bir yerde değilim aslında.  "2021'de çok çalıştım, çok yoruldum, lanetimin varlığını her saniye hissettim, çok güzel insanlar girdi hayatıma, çok sevdiğimi düşündüğüm ve hayatımın her anında yanımda olacağına inandığım insanlarla asla konuşamayacak hale geldik ve bu beni sandığımdan çok daha az etkiledi. Çok sevdim, asla tahmin bile edemeyeceğim kadar çok hem de, sevildiğime inanıp sevilmeyişimle yüzleştim. Dönüp baktığımda ben bu yıl tahmin edemeyeceğim kadar çok büyüdüm. Buradan sayın 2021'e çok teşekkür ediyorum, her an düşmeme neden olsa da düştüğüm yerden çok daha sağlam bi' şekilde kalkmayı öğrettiği için" 

yazmak istediğim şeyleri toparlayamadım kafamda aklım şu an derslerde olduğu için umarım düzgün ifade edebilmişimdir kendimi. dilek çemberine geçelimm.

2023'te yaralarımızı daha da iyileştirip kendimizi daha geliştirebilmeyi diliyorum hepimiz için. benim için çok stresli birkaç olayın güzel sonuçlanmasını diliyorum. umarım bu yıl da çuvalımıza bi şeyler ekleyebiliriz. çok sevip çok sevildiğimiz bir yıl  olması dileğiyle,,,

sd.


  












düşler vadisi

 biz böyleyiz, 7 nesildir duvardaki çatlaklardan hayalet bekleriz. baktım hayaletin geleceği yok, tuttum genişlettim çatlağı. 

düşler vadisinde uyandım. burada olmayı seçtim. oysa bu vadi bana yalnızlıktan başka bir şey vaad etmedi. 

biliyorum, bütün insanlar yalnızdır. ve biliyorum, bütün insanlar kendi içinde kalabalıktır. 

babam söylemişti (ya da ben onun söylemesini isterdim) "güzel kızım, iç seslerinin resmini yapanlara vaad edilen kendi içinde kaybolmaktır. kaybolma". diye. 

bu vadide yalana yer yok, babamın bana söylemesini istediğim şeyleri kelimeleri de değiştirerek söylüyorum. nasıl olsa bu vadide değil ve beni düzeltmek için buralara uzanmaz kolları.

bir şey anlatmaya da ihtiyaç yok burada. kelimeler yok, cümleler devrik. 

zaten ben şimdiye dek ne anlatsam anlamının tersine bir istikamette sürüklendi, kayboldu. kimse anlaması gerekeni anlamadı. belki de ben içimde kopan fırtınalardan anlatamadım. 

artık bir önemi yok. 

işte bak. insan bir nefeste var ediyor istediğini. 

tuttum duvardaki çatlaktan kendime anlam yaptım. babamın kollarının uzanamayacağı bir vadi yaptım. bu gerçeklikte onun yokluğu benim seçimim oldu. yine de mutlu olamadım. bu beni daha da uzağa savurdu.

önce biraz susacağım,  küçük çatlağımı bulup on iki yaşındaki beni kendi gerçekliğimde uyandıracağım. sonra da tekrar tekrar zarar görmesin diye üstünü sıvayla kapatacağım. 

bu vadide hapsolmaktan korkma küçüğüm. dışarda işler yolunda hiçbir zaman gitmedi. ve gidecek gibi de değil. seni kendi gerçekliğimde koruyacağım .








YİNE YAZI BEKLERİZ

 merhaba sevgili okurum, bu başlık için başka bir yayını yarısına kadar hazırlamıştım ve belki de bu blogdaki tek huzurlu hissetmem üzerine yazdığım yayındı. tamamlayamadığım için yayınlayamadığım o yazıda bahsedilen mevsim olan yaza vedaydı. ama şimdi güneşim doğmamak üzere battığı için soyut anlamda bir yazdan bahsediyorum. zamanında biri benden sonraki dönem için ve artık uzun zamandır aydın olan gökyüzüm ışığını karartıyor demişti. sanırım benim gökyüzüm kaçıncı ışığını karartışı bilmesem de ışığını uzun bir süre tekrar aydınlanmamak üzere tekrar kararttı. 

bundan çok değil birkaç hafta öncesine kadar hayatımı büyük ölçüde toparlamanın verdiği huzurla yaşıyordum. ta ki birkaç gün öncesine kadar. kendinizi hiç ne yapmanızı bilmediğiniz bir çaresizlik içinde hissettiniz mi? illa ki bu dönemden geçenleriniz olmuştur, ben de hayatımın tam da o dönemindeyim ve ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok. bu yayını neden yazıyorum inanın ona dair de hiçbir fikrim yok. sanırım sadece yazmaya ihtiyacım var. sadece şunu söylemek istiyorum, mutsuzluktan ölünebilseydi tam şu saniye bu yazıyı yazdığım kafede ölebilirim. ama maalesef mutsuzluktan ölünmüyor ve günün sonunda hüznümüzle yapayalnız kalıyoruz. 

şu an neden bu kadar üzgün olduğumun sebebini merak edenleriniz olabilir. inanın somut bir olay söyleyemem. sadece devam edecek gücü bulmakta inanılmaz zorlanıyorum. koskoca dünyada kimsesiz hissetmenin sancısıyla kafayı yemek üzereyim, belki de yemişimdir. kim bilir?

kısa bir süre önce kalbimde istesem de kıramayacağım bir yere sahip olan benim için inanılmaz özel ve değerli kişiyle belki de hayatımın en yıkıcı vedalarından birini yaşadım. vedalardan her zaman nefret ettim ben, birini ardında bırakıp gitmenin ağırlığı yetmezmiş gibi bir daha asla aynı konumda ve aynı kişiler olarak birbirimizin hayatında olamayacağımızı bilmenin sancısı altında eziliyorum. belki de bir şiirin dizesinde denk geliriz? hatırlatın bir ara vedalara dair bir yayın hazırlayayım. kendimi övebileceğim en acı konu vedaların her türlüsünü çok acı bir şekilde yaşamış olmam. ama üzülmüyoruz değil mi dostiler, bu son vedamız sayılmaz. 

eh biraz da hatalardan bahsedelim, hata yapmayın arkadaşlar. hatasız kul olmaz derler ya n'olur hatasız kul olmaya çalışın. bu yaşıma kadar bir şey öğrendiysem o da hataların bedelinin inanılmaz ağır oluşudur. kendiniz yapıyorsunuz ve sonucuna da kendiniz katlanmak zorundasınız. insanlar vicdanlarını başkalarını suçlayarak rahatlatır ama hata yapan siz olunca başkasını suçlasanız da içten içe kahroluyorsunuz. hatalarımızın bedelini bu kadar ağır ödemeseydik keşke, inanın bunu hepimiz için diliyorum. yaptığım hata hayatımın büyük bir kısmını kaybetmeme yol açtı. ne diyebiliriz ki,

eh biraz da gerçekten yaza veda edip yayını bitirmek istiyorum, hala maalesef hayattayım güncelleme yayınıydı bu.

soğuk bir ekim akşamında en sevdiğim aya ve mevsime veda ediyorum, dışarıda yağan yağmur eşliğinde. sanırım büyüdükçe yağışlı havalara olan sevdam azaldı ve beni yormaya başladığını fark ettim. içinizden lütfen sen de her şeye yorulmaya başlamışsın he, demeyiniz. bazılarımız inanılmaz yaşlanmış hissediyor olabilir.

yaz ayının canlılığı, soğuk bira eşliğinde sohbetleri, balkon muhabbetleri ve normale oranla daha az çalışma hayatım yazın bitmesiyle son buldu. eskişehir'de yaşadığım için asla sonbaharı yaşayamadan aniden kışın kasvetli havasını hissetmeye başladım. oysa ben her zaman herhangi bir baharın herhangi bir cuma akşamına özlem duyarım.

bu bir iki ay boyunca alıştığım her şeyi geride bırakıp sıfırdan başlamaya çalışmamın yorgunluğunu yaşadım, sıfırdan olmasa da sıfıra yakın bir yerde yeniden başladım. daha doğrusu sıfıra yakın bir yerde yeniden başladığımı sandım ama ben aynı yerden devam ediyormuşum. zaten benim hayatım hep ne yaparsam yapayım sıfıra yakın  oluyor. başka bir üniversitede yeni eğitim yılım başladı ve gözümü korkuttuğunu maalesef gizlemeye çalışıyorum. ama ne olursa olsun bunu da halledeğim, çünkü ben hep halletmek zorunda bırakıldım.

her yayınımda konu illa ki bi yerde çok çalışmama çıkardı fakat şu an çalışmıyorum. hemen şu saniye çalışmaya başlamam gerekiyor ama ben kendimde ne o gücü ne de enerjiyi bulamıyorum. merhaba türkiyede yaşayan işsiz bir öğrenci olmak,, veyaa sadece merhaba türkiyede yaşayan herhangi bir insan olmak. 

sinirlerim tekrar bozulduğu için dilek çemberini yazıp sonlandırma kararı aldım bu yayını. ve işte dilek çemberi,

içimizdeki sıkıntılardan kurtulup akademik anlamda ilerleyebileceğimiz, benim gibi okurken çalışmak zorunda kalanlar için de bizi daha az yıpratıp yoracak bir işte çalışabildiğimiz bir dönem olur umarım hepimiz için. dua etmeyi bilen biri olmadığım için hepimiz adına şiirler okuyacağım. 

yine yazı bekliyoruz,

https://open.spotify.com/track/1x75INH7D1FdcbGkKvmkF7?si=2396e29b34a74b23

sd.








18'den 19'a

Bu sefer yayını19 yaşındaki Sema'ya ithafen yazıyorum,

Bundan birkaç yıl önce doğum günümde "büyümenin ve ellerimi nereye koyacağımı bilememenin ağırlığını yaşıyorum" demiştim. Zamanın biz istemsek de inatla geçiyor oluşunun ve büyümenin üzerimize yüklediği ekstra sorumlulukların ağırlığı altında hala ayakta durmaya çalışıyorum. 
Benim 18'im çok yağmurluydu, bazen kaçtım ıslanmaktan bazen de keyifle yürüdüm yağan yağmurun altında. Somut olaylar üzerinde durmak istiyorum, onsekizinci yaşıma çocukluğumdan beri içten içe hep okumayı arzuladığım bölümü kazanarak girdim. Okurken bölümün ciddiliği ve zorluğu altında eziliyormuşum gibi hissettim. Bambaşka bir şehirde bambaşka insanlarla beraber yaşamaya başladım, yapayalnız kimsesiz ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kadın olarak.. Sanırım kaç yaşında olursam olayım kadın olduğum için çalıştığım yerlerde mobbinge veya tacize uğrayacağım gerçeğiyle belki de benim için en ağır şekliyle bir daha yüzleştim. 
Hayatımın büyük bir evresini kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü ve bağımsız bir kadın olmaya çabalayarak geçirdim ve bunu tam olarak kendi istediğim gibi olmasa da büyük oranda başarabildiğimin en çok bu yıl farkına vardım. 
Bu yıl hayatıma uygulamaya çalıştığım "yürümekte olduğun yol yalnızca senin yolun. yola dahil olanlar olacak yolda eksilenler olacak ama yolun sonunda sadece sen varsın." sözünün doğruluğunu acı da olsa tam anlamıyla kabullenmeye başladım. Asla hayatımdan çıkacağına inanmadığım ve çok değer verdiğim insanlarla yollarımızı ayırmanın ne kadar kolay olduğunu daha da derinden hissettim. Aynı zamanda çok fazla insan tanıdım, çok değerli ve özel anlar yaşamama sebebiyet verdiler. 
Bu yıl beni en çok yıpratan şey insan ilişkileri oldu. Kendimi asla açıkça ifade etmeyip yanımda olmadıkları için onlara kızdım, sonra dönüp kendime kızdım. Sanırım ne kadar büyük problemim olursa olsun değer verdiğim birinin parmağı kanasa yanında olmaya çalıştığım için aynısını bekleyerek bencillik yaptım. Ama kabullenmem gereken bi şey vardı ki kimse benden her konuda koşulsuz yardımlarına koşmamı beklememişti, ben kendim yapmıştım. 
Büyümenin ne kadar yıpratıcı olabileceğinin en fazla bu yıl farkına vardım ben ama artık büyüdüğümü kabullenmemin zamanı geldi sanırım. Ama sanırım artık dokuz yaşında sokakta bir başına ağlayan kızdan çok daha fazlası olduğumu kabullenebildim. 
İçimde var etmeye çalıştığım biri vardı. Doğru kelime sevmek değil, sadece kendi derinliğimde onu da görmek istediğim biri. Yaşadığım çok ağır olaylar sonunda bunu da artık yapmamam gerektiğini fark ettim. Benim için her ne kadar acı ve zor olsa da içimde sonsuza kadar tutamayacağımı anlayıp bu durumu sonlandırdım. Büyük ölçüde başarılı olduğum için bu konuda inanılmaz huzurlu hissediyorum. 
Bahsetmeden geçemeyeceğim biri girdi bu yıl hayatıma şans eseri. Her ne kadar şu an bana kırgın olduğunun farkında olsam da her zaman desteğini kalbimin en özel yerinde hissettirdi bana, hala yaptığı gibi. Sanırım bu yılki en büyük şansım onunla hayatımızın kesişmesi oldu. Sevgisinin ağırlığı altında eziliyormuşum gibi hissettim. Birinin beni gerçekten koşulsuz sevebileceğini fark ettirdi bana. Tüm kalbimle minnettarım ona. Şu an bu yazıyı okuyor mu bilmiyorum ama okuyacağını ve bu bölümün ona özel olduğunu anlayacağını  biliyorum. Birkaç gün sonra onun doğum günü ve bu konuda şunu söylemek istiyorum, '24 yaş için sana ilk tanıştığımızda söylediğim şeyi lütfen unut ve doğum gününden bir gün önce senin hakkında kötü bi haber almayayım. Senden tek istediğim şey bu. Varlığın için, yanımda olduğun ve beni desteklediğin için teşekkürler. Şimdiden doğum günün kutlu olsun, umarım gözlerin ışıltısını hiç yitirmez yabancı :)'
Üzülmemin güçsüzlük olmadığını, döktüğüm her damla yaşın ne kadar kıymetli olduğunu ve onlardan kaçmamam gerektiğini öğrendim. Affetmeyi öğrendim ve gerçekten hayatımdaki herkesi affettim. Çok  hata yaptım, çok da üzüldüm onlar yüzünden. Ama sanırım sadece kendimi affedemedim henüz,
Teşekkürler 18. yaşım, düştüğüm yerden daha güçlü ayağı kalkmayı öğrettiğin, beni daha da büyüttüğün için..

Gelin şimdi de 19. yaşıma birlikte seslenelim,

Sevgili 19. yaşım, hayatımın en stresli döneminde ondokuzuncu yaş günümü kutluyorum. Yolumu istediğim gibi çizebilmeme vesile olmanı diliyorum senden. Daha güzel tecrübeler kazanacağım işler, dostluklar ve başarılara yaklaştırmanı umuyorum. Çabalarımın meyvelerini toparlayabileceğim bir yıl diliyorum. Daha çok sevgiyle, huzurlu anlarla dolu olsun ondokuzuncu yaşım. Hayatımın yeni bir evresine geçiyorum, umarım kendimi affedebileceğim bir yıl olur.
Sakinleşip yavaşlamam dileğiyle

sd,


























İNSAN ANLATAMADIĞINDA ÖLEBİLİR

Sevgili okur, merhaba

Nereden, nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum ama ben tekrar yazmaya sığınıyorum. Elimde sigaram fonda beni kahreden şarkılar eşliğinde ben anlatamadığım, anlaşılamadığım için tekrar boşluğa yazıyorum. 

Hayatımın her an'ı çabaladım, çok çalıştım ama günün sonunda yorgun ve başaramamamla sigaramı içip tekrar denemek için umudumu yeşertmeye çalıştım. Ama hayatımızda umudumuzu yeşertemeyeceğimiz anlar da vardır ve ben o evreye sıkışmış durumdayım. Zaten benim her yazım çok çalışıp olduramamaya, kimsesizliğime ve her an çalışmak zorunda oluşumla sonlanıyor. 

Bugün benim tamamiyle patlama günümdü. Bir yerde okumuştum "alakasız yerlerde aniden ağlamaya başlayan kişilerin çektiği acı" ile alakalıydı, tam hatırlayamıyorum cümleyi. Aylardır ev bakıyorum ve asla tutamıyorum hep bir problem çıkıyor. Bugün tekrar istediğim gibi ev bulmanın heyecanıyla emlakçıyı aradım, her şeyde anlaştık. Tekrar defalarca aramama rağmen dönüş alamadım ve aniden evin tutulduğunu gördüm. Nedendir bilinmez ama ben ev problemimi çözersem tekrar diğer problemleri çözebilmek için gücümü toparlayabileceğime inandım ve ağlamaya başladım. Asla dilediği gibi ağlamayan veya ağlayamayan ben bugün memleketimin her yerinde ağladım. Sonra kendimi daha kötü hissettim arkadaşlarımın önünde ağlayıp onların da modunu düşürdüğüm için. Eve gelip buna biraz daha ağladım. İnsan arkadaşlarının önünde ağladığı için eve gelip tekrar ağlamamalıydı bence.

İnsanlara sebebin o evi tutamamak olmadığını anlatamadım, buna daha çok üzüldüm. Sanırım hayatıma yanlışlıkla dahil olan insanlar dahi herkes için bu hayatı düşmeye çekinmeyeceği bir yere çevirmeye çalışıp kimsenin bunu beni için yapmayı denemeyişi daha üzdü beni. Kendimi hiç bugün olduğu kadar kimsesiz ve çaresiz hissetmemiştim. Ama ben hep kendim hallettim, tek başıma halletmek zorunda bırakıldım diye omzumu pat-patlamaya çalışıyorum gözyaşlarım eşliğinde. 

Bugün yanımdaki kalabalığın içinde en tahmin edemeyeceğim insan benim için daha endişeliydi. Ya da daha fazla acıdı bana bilmiyorum. Uzun zamandır birinin gerçekten problemimi dinlemek için benimle konuşmasına ihtiyacım vardı. Bahsettiğim kişi beni kalabalıktan sıyırıp karşısına alıp samimi bir şekilde anlatmamı bekledi ve ben dolu gözlerimle cümle bile kuramadım. 

Çabaladığım her şeyin sonuçsuz kalmasını, hep yeniden çabalamanın ne kadar yorduğunu, bir başıma oluşumu ve artık hiçbir şeyi dilediğim gibi olduramamanın yüküne dayanamadığımı kime nasıl anlatabilirim inanın bilmiyorum. 

Aile, iş, okul ve arkadaşlık çemberlerimin içinin bomboş oluşu gerçeği suratıma bir tokat gibi yapıştı. Yalnızca 18 yaşımdayım, bu kadar yorulmam için çok erken bir yaş gibi gelebilir herkese. Ama tek bir adım atabileceğime dair inancım kalmadı. Şu an hala gözyaşlarımı dindiremediğim için buğulu görüyorum ekranı, neyi nasıl ve neden yazdığımı ben de anlamlandıramıyorum. 

Bazı şeylerin benim, bizim, sizin için daha kolay olabilmesini çok isterdim ama Türkiye'de yaşıyoruz ve her gün birkaç yıl daha yaşlanmış bir şekilde başımızı yastığa koyuyoruz. Ne zaman aydınlığa çıkarız bilmiyorum. Ama aydın olan gökyüzünün bizi gibiler için ışığını çoktan kararttığının farkındayım. Umut aşılamaya çalışıp bunlar da geçecek diyebilmeyi çok isterdim, kendim de dahil herkese. Ama bunların daha zorlarıyla karşılaşacağımız için geçeceğini acı da olsa kabullendim. 

Çok kısa bir süre sonra onsekizinci yaşımı tamamlayacak olmama rağmen kendimi bir gün bile dilediğim gibi genç hissedemedim. Ama hayat budur,

Tekrar gün doğacak, bir dize vardı ya "her sabah ödümü koparıyor bu dünya" diyordu. Bende çarpıntı yapıyor bu dünya, dönüyor ya belki ondandır. "Dünya, yalvarırım bizi kendine bulaştırma" diyeceğim bu sabah kendisine. Belki dinler, kim bilir?

Ama siz lütfen hayata karşı umudunuzu kaybetmemeye çalışın ve anlatın. "İnsan anlatamadığında  ölür" diyorlardı. Ciddiye alın bu sözü.

Yalnız ve kimsesiz hisseden, evini bulamayan, anlatacak gücü kalmamış ve umudunu yeşertemeyenleri kucaklıyorum tekrar, biz de bir gün maviliklere ulaşacağız. 

sd. 















MEHMET PİŞKİN ANISINA'

   Merhaba yolu şans eseri buraya düşmüş sevgili okurum, benim için değerli bir arkadaşımla geçen gün intihar üzerine konuşurken aklıma Mehmet Pişkin geldi ve onun anısına yazmak istedim.
   Mehmet Pişkin,,
Şarap içerken Ella eşliğinde kendini asan, aşkla yaşayın çok güzel olsun hayatınız diyen incelikli insan... İntihar videosuna ilk denk geldiğimde duvara toslamışım gibi hissetmiştim, melankolik halim çok küçük yaşlarımdan süregelen bir  durum olduğundan bayağı etkilenmiştim. Kim olduğu hakkında veya ne yaşadığı hakkında hiçbirimiz pek fazla şey bilmiyoruz. Videoyu ilk açtığımda bu adamın konuşması, bakışları, ses tonu bütün varlığıyla yaşamayı hak ettiğini düşündüm. Koşup sarılma isteği uyandıran bir samimiyet ve sıcaklık vardı Mehmet Pişkin'de.
   İntihar videosundaki "İnce bir insan olmak benim için çok önemliydi fakat artık takatim kalmadı, başa çıkmakta zayıf kalmışım ve kendimi toparlamakta zorlanıyorum. O konuda ışığımı kaybettim." kısmıyla beni benden alıp duvara çarpmıştı, ne kadar yerinde bir tabir emin değilim ama dünya hassas kalpler için cehennemdir sözünün vücut bulmuş hali denebilecek biriydi.
   Mehmet Pişkin'in belki de bir çoğumuzun ruhuna bu denli dokunmasının sebebi hepimizin dönem dönem onun gibi hissetmesi ve bu kısır döngüyü kıramamamızdır. Belki de şu an bu yazıyı okuyanlar arasında başarısız intihar  denemeleri olanlarımız bile vardır, hepimize yaşamın ağır geldiği bir dönem illa ki olmuştur. Ben de bir önceki yayından anlaşıldığı üzere bu aralar o dönemdeyim ve bu döngüyü kırmakta zorlanmaya başladığımı hissediyorum. Sabah uyanmak için bi sebebimizin veya motivasyonumuzun olmadığı dönemler olur ya, o döneme hapsolmuş gibi hissediyorum. Kendim için çıkış yolları arıyorum, her ne kadar intiharı acizlik veya başka bir  şey olarak görmesem de bu şekilde pes etmek istemiyorum. Her zaman dediğim gibi, gidecek bir yer yok ama bir yere varmamız lazım diyerek kendi omuzlarımızı pat-patlamalıyız sanırım. 
    Ben tekrar konudan inanılmaz sapıyorum ama yazma konusundaki gevezeliğime verip beni böyle kabul etmelisiniz..... 
   Mehmet Pişkin bence hepimize Ella şarkılarını hediye edip gitti. Tabii onu tanıdığım andan itibaren benim için kendini ve sözlerini sonsuza kadar bir şarkının içine hapsetti. Dini inancım olmadığı için şu an nerde olduğu hakkında fikir üretemesem de umarım anlaşıldığını düşündüğü, dilediğince aşklar yaşadığı ve huzurlu hissedip kısır döngüyü kırabildiği bir yerdedir. Işıklar içinde uyusun. 
   Umarım bu duyguları şu an hisseden herkesin hayatı Ella şarkıları gibi güzel, derin ve sakin geçer.
 Yayına ev'ry time we say goodbye ile son veriyorum, Mehmet Pişkin'e yakışır bir şekilde. Aşkla yaşayalım,,,

sd.


















ÖLMEYE YATMAK

       

           Merhaba, bugün biraz hüzünlüyüm. Benim gibi hissedip de şans eseri bu yayını okuyan okurum, bu yazı hepimiz için.

   Her geçen gün kendimi daha yalnız ve kimsesiz hissettiğimi fark ettim. Önceden bunu hissettiğimde yanındayken hayatımın en huzurlu anlarını yaşadığım ve şu an aynı sokaktan geçsek birbirimize bakamayacak duruma geldiğim kişi bana sarılırdı ve kimsesiz olmadığımı fark ederdim. Sonra o kişi gitti, koca dünyada sadece ben varmışım gibi hissettim. En son Diyarbakır'a döndüğümde ilk kez sevildiğimi sandığım ve sevilmediğimi fark ettiğim yere geldim seneler sonra. Dünya değil hayal kırıklığı müzesi,,

   Uzun zamandır gece kafamı yastığa koyduğumda sabah uyanmak için bir sebep bulamıyorum, başlıktan da anlaşılabileceği gibi ölmeye yatıyormuşum gibi hissediyorum. Herhangi bir şeyi yapmak için ne enerjim kalmış ne de hevesim, bu döngüyü kıramıyorum. Bu döngüye ek ağlamaktan nefret eden ve asla tam anlamıyla istediği gibi ağlayamayan ben, yaşadığım en küçük olaylarda bile gözümün dolmasına engel olamıyorum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum ama ben o kişiyi kaybettiğim andan itibaren neye üzülsem aynı acıya ağlıyorum, ne zaman bitecek?

   Hayatımın her evresi "dünyayı" kurtarabileceğime inanan ben daha sonrasında "dünyayı kurtaramadık bari kendimizi kurtaralım" cümlesine tutunarak kendim için doğru ve iyi olanı yapmaya çalıştım. Ama sanırım bunda da başarısız oldum. Kendimi inanılmaz başarısız hissettiğim bir dönemden geçiyorum, bu her konu için geçerli şu an. Yaptığım iş, akademik hayatım, bambaşka bir şehirde tek başıma yaşamaya çalışıp ayakta durmaya çabalamak beni son derece yormaya başladı. Ama bilmiyorum, ben kolay pes edecek veya bi' şeyleri başaramıyorum diyebilecek biri değildim. Şu an içinde bulunduğum durum ve ruh hali kendime olan güvenimi kırıyor. 

   Bugün bir insanın 18. yaşının normalde nasıl olması gerektiğini düşünmekten alıkoyamadım kendimi, müşterilere kahve demlerken. 18. yaşımı doldurmak üzereyim ve bir an bile istediğim huzura ve mutluluğa erişemedim. Ne kadar çabalarsam çabalayayım hiçbir şeyi dilediğim gibi olduramadım. Hep çalıştım, hep çalışıyorum, hep yorgun ve uykusuzum. Bu yazıyı sabah derse akşam da işe gidip gecesi finallere çalıştığım günlerden birinde hayata karşı umudum son derece kırılmış bir halde yazıyorum. Hayata karşı çok fazla yorulmuş hissediyorum. Çabalamaktan, hayatımdaki hiçbir şeyi yoluna koyamamaktan, çalışmaktan, sözde hayatımın en güzel yıllarını dilediğim gibi yaşayamamaktan, ekonomik kaygılardan, gelecekte ne yapacağım endişesinden, sevilmemekten ve sırtımı kimseye yaslayamamaktan....

   Biliyorum, şu an benim gibi hisseden yüzlerce insan var. Bir dilek hakkım olsa hepimiz için bu durumu değiştirebilmeyi dilerdim. Alaaddin'in lambasına erişemedim henüz ama hayatımdaki insanların benim gibi hissetmemesi için elimden gelenden bile fazlasını yaptım, yapmaya devam ediyorum. Hep hallederim dedim hepsine, benden yardım dahi istemeseler bile. Ama onlar da biliyordu hallederim çünkü ben hep halletmek zorunda kaldım. Keşke kendi hayatımdaki problemleri, nefes alamıyormuş gibi hissettiren şeyleri de halledebileceğime inancım kalsaydı. 

    Çok değerli arkadaşım Gami'nin bana her zaman dediği "senin de yardıma ihtiyacın var, insanlardan yardım istemekten çekinme" cümlesini keşke hayatıma dahil edebilseydim.. (yeriş gelmişken canım gami, seni çok fazla seviyorum) Ama yardım istemeye normalde olduğumdan bile daha uzağım. 

   Keşke bir kere de bana üzülme hallederiz denseydi, en güzel köşe bana ayrılsa yanımda durulsaydı. Bunu tüm kalbimle isterdim ama ben her zaman kapının yanına oturuldum, her yerde eğreti durdum. Kendimi hiç bu kadar umutsuz ve çaresiz hissetmemiştim. Çok iç dökmeli karışık bir yayın oldu, kelimeleri burada toparlayamadığım gibi düşüncelerimi de zihnimde toparlayamıyorum. Ne zaman bitecek? 

   Tüm kışı bu soğuklar sanki bizi bi şeylere kavuşturacak gazıyla bitirmeye çalıştım ama bahar geldi ve ne yazık ki avuntular yoz... 

sd,