MEHMET PİŞKİN ANISINA'
ÖLMEYE YATMAK
Merhaba, bugün biraz hüzünlüyüm. Benim gibi hissedip de şans eseri bu yayını okuyan okurum, bu yazı hepimiz için.
Her geçen gün kendimi daha yalnız ve kimsesiz hissettiğimi fark ettim. Önceden bunu hissettiğimde yanındayken hayatımın en huzurlu anlarını yaşadığım ve şu an aynı sokaktan geçsek birbirimize bakamayacak duruma geldiğim kişi bana sarılırdı ve kimsesiz olmadığımı fark ederdim. Sonra o kişi gitti, koca dünyada sadece ben varmışım gibi hissettim. En son Diyarbakır'a döndüğümde ilk kez sevildiğimi sandığım ve sevilmediğimi fark ettiğim yere geldim seneler sonra. Dünya değil hayal kırıklığı müzesi,,
Uzun zamandır gece kafamı yastığa koyduğumda sabah uyanmak için bir sebep bulamıyorum, başlıktan da anlaşılabileceği gibi ölmeye yatıyormuşum gibi hissediyorum. Herhangi bir şeyi yapmak için ne enerjim kalmış ne de hevesim, bu döngüyü kıramıyorum. Bu döngüye ek ağlamaktan nefret eden ve asla tam anlamıyla istediği gibi ağlayamayan ben, yaşadığım en küçük olaylarda bile gözümün dolmasına engel olamıyorum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum ama ben o kişiyi kaybettiğim andan itibaren neye üzülsem aynı acıya ağlıyorum, ne zaman bitecek?
Hayatımın her evresi "dünyayı" kurtarabileceğime inanan ben daha sonrasında "dünyayı kurtaramadık bari kendimizi kurtaralım" cümlesine tutunarak kendim için doğru ve iyi olanı yapmaya çalıştım. Ama sanırım bunda da başarısız oldum. Kendimi inanılmaz başarısız hissettiğim bir dönemden geçiyorum, bu her konu için geçerli şu an. Yaptığım iş, akademik hayatım, bambaşka bir şehirde tek başıma yaşamaya çalışıp ayakta durmaya çabalamak beni son derece yormaya başladı. Ama bilmiyorum, ben kolay pes edecek veya bi' şeyleri başaramıyorum diyebilecek biri değildim. Şu an içinde bulunduğum durum ve ruh hali kendime olan güvenimi kırıyor.
Bugün bir insanın 18. yaşının normalde nasıl olması gerektiğini düşünmekten alıkoyamadım kendimi, müşterilere kahve demlerken. 18. yaşımı doldurmak üzereyim ve bir an bile istediğim huzura ve mutluluğa erişemedim. Ne kadar çabalarsam çabalayayım hiçbir şeyi dilediğim gibi olduramadım. Hep çalıştım, hep çalışıyorum, hep yorgun ve uykusuzum. Bu yazıyı sabah derse akşam da işe gidip gecesi finallere çalıştığım günlerden birinde hayata karşı umudum son derece kırılmış bir halde yazıyorum. Hayata karşı çok fazla yorulmuş hissediyorum. Çabalamaktan, hayatımdaki hiçbir şeyi yoluna koyamamaktan, çalışmaktan, sözde hayatımın en güzel yıllarını dilediğim gibi yaşayamamaktan, ekonomik kaygılardan, gelecekte ne yapacağım endişesinden, sevilmemekten ve sırtımı kimseye yaslayamamaktan....
Biliyorum, şu an benim gibi hisseden yüzlerce insan var. Bir dilek hakkım olsa hepimiz için bu durumu değiştirebilmeyi dilerdim. Alaaddin'in lambasına erişemedim henüz ama hayatımdaki insanların benim gibi hissetmemesi için elimden gelenden bile fazlasını yaptım, yapmaya devam ediyorum. Hep hallederim dedim hepsine, benden yardım dahi istemeseler bile. Ama onlar da biliyordu hallederim çünkü ben hep halletmek zorunda kaldım. Keşke kendi hayatımdaki problemleri, nefes alamıyormuş gibi hissettiren şeyleri de halledebileceğime inancım kalsaydı.
Çok değerli arkadaşım Gami'nin bana her zaman dediği "senin de yardıma ihtiyacın var, insanlardan yardım istemekten çekinme" cümlesini keşke hayatıma dahil edebilseydim.. (yeriş gelmişken canım gami, seni çok fazla seviyorum) Ama yardım istemeye normalde olduğumdan bile daha uzağım.
Keşke bir kere de bana üzülme hallederiz denseydi, en güzel köşe bana ayrılsa yanımda durulsaydı. Bunu tüm kalbimle isterdim ama ben her zaman kapının yanına oturuldum, her yerde eğreti durdum. Kendimi hiç bu kadar umutsuz ve çaresiz hissetmemiştim. Çok iç dökmeli karışık bir yayın oldu, kelimeleri burada toparlayamadığım gibi düşüncelerimi de zihnimde toparlayamıyorum. Ne zaman bitecek?
Tüm kışı bu soğuklar sanki bizi bi şeylere kavuşturacak gazıyla bitirmeye çalıştım ama bahar geldi ve ne yazık ki avuntular yoz...
sd,
HAYAT EVİ ARAMAKTAN İBARETTİR
Merhaba sevgili okurum, kısa bir süre önce vefat haberini aldığım arkadaşım aklıma geldi tekrar. Bu konuda konuşmak istedim.
Evde olmak, eve varmak, eve ulaşmaya çalışmak, evi aramak. Bir gün çok bilge bir insan olacağımı ve tüm bu sorunlara cevap bulacağımı ümit ediyorum sürekli. Bana göre 'evim neresi?' sorusu bu dünyadaki en önemli sorundur bence, bugün hayata gözlerini yuman arkadaşımız gibi bu soruya cevap bulamayıp bize veda eden tüm insanlığa 'every time we say goodbye' şarkısını armağan ediyorum, Mehmet Pişkin'i de anarak.
Ben yıllarca kendi odamda evimin neresi olduğunu düşündüm, daha iyi bir tabirle yaşadığım duvarlar arasında bir gün evimi bulduğum anı düşledim. Bu yazı evini ararken umutsuzluğa kapılanlara gelsin, hatta bu yazı okuyan herkese gelsin.
Bize "ev" kavramı "yaşanan yer" olarak öğretildi. Ben ev kavramına fazla anlam yükleyenlerdenim. Bence ev, ait olunan daha doğrusu kendimizi ait hissettiğimiz yerdir. Ben çok kısa bi' süre öncesine kadar hayatımda bulunan birini evim konumuna getirmiş ve ev-imi bulmanın heyecanını yaşamıştım. O kişiyi kaybedince evim başıma yıkılmış gibi hissetmiştim. Yaşadığım çok küçük bir olayla insanlara bu kadar anlam yüklememem gerektiğini fark ettim.
İnsanın bazen sırt çantasını alıp kulağında en sevdiği şarkılar eşliğinde uzun bir yola çıkması gerekir. Yolun sonunda genelde evini bulamaz ama kendini bulur, evi bulmanın ilk adımı kendini bulmak olmalı. Hala evini geçiyorum kendini bulamamış insanların hepsini kucaklıyorum.
Yukarıda bahsettiğim arkadaşımın vefatı dahil ne zaman ölüm haberi alsam evsizliğim beni kırıyor. Ama lütfen unutmayalım sayın okurum,
Hayat eve varmaktan değil, evi aramaktan ibarettir.
sd,,
https://open.spotify.com/track/5FSiKZldtWDSeSC1GQklMA?si=e17c897ea61a49f8
HAYATIMIN EN UZUN VE EN KISA YILINA DAİR, 2021'E VEDA
Merhaba, bir şekilde bu yazıya ulaşıp okuyan 2021'in benim için nasıl geçtiğine beraber bakalım istedim.
Hayatımın hem en uzun hem de en kısa yılının bitiyor oluşu kalbimde burukluk bırakıyor (Her ne kadar kendimi hala 2019'da hissetsem de..).
Henüz 2021'e girmeden bu yılın nasıl olacağı az çok belli olmuştu benim için; aralıkta yaşanan küçük (bayağ-ı) bir tartışma hayatımı bambaşka bir yöne çevirdi ve tüm yıl etkisini gösterdi, hala da etkisi sürüyor diyebilirim. Size bir tartışmanın bunca şeye sebep olması imkansız gelebilir ama yıl boyu yaşadığım her şeyin derinlerine indiğimde o tartışmaya rastlıyordum. (Amma uzattım, sus artık semadilhunn)
Bu yılın sadece benim için değil tanıdığım ve hatta tanımadığım herkes için çok zorlu geçtiğinin farkındayım. Ama benim için farklı bir anlamı daha vardı, sınav yılı. Aralık 2020'ye kadar her saniye sınava çalışmış ve kafayı yeme raddesine gelmiştim. Ama bu derse bağlılık pek de uzun sürmedi, yukarıda da bahsettiğim tartışmadan sonra her şeyi bıraktığım gibi sınava hazırlanmayı da bıraktım her ne kadar ara ara bunun pişmanlığını yaşıyor olsam da bu yılın bana öğrettikleri şeylerden dolayı bu pişmanlık pek de uzun sürmüyor.
Hayatıma en fazla insanı dahil ettiğim aynı zamanda da en fazla insanı çıkardığım bir yıldı. Belli bir yerden sonra sınavı bıraktığım gibi tüm hayatımı bir kenara bırakıp anlık yaşamaya başladım ya da arkadaşlarımın deyişiyle ince bir ipin üzerinde yürüyerek yaşadım. Ama bu bana o kadar fazla şey öğretti ki..
Bu yıl çok sevdim, belli bir yere kadar sevildiğimi hissettim. Daha sonra asla kabullenemediğim sevilmeyişim gün yüzüne çıktı. Başlarda kimseyi kaybetmemek için en sevdiğimi kaybettim, daha sonra sadece birini kazanabilmek için hayatımdaki tüm güzellikleri kaybettim. (Tanıdığım ilk andan beri koşulsuz yanımda duran Sayın Hicran Yakut'u bu güzelliklerden ayrı tutuyorum ve bahsi geçmişken iyi ki var demem gerekiyor. Şu an buralarda mı bilmiyorum ama her zaman kalbimde olacak.)
Hayatımın her evresi acıdan kaçarsam beni asla yakalayamayacağına inanıp acımı yaşamayı hep erteledim. Bu yıl ilk defa bunun zararlarıyla karşılaştım ama çok küçük bir olayla bunu da artık yapmamam gerektiğini anladım. Asla insan içinde ağlamayan ben bu yıl ilk defa saatlerce hıçkıra hıçkıra ağladım, her ne kadar hala kabullenemesem de ağlamak çok rahatlatıyormuş. (Ağlayın arkadaşlar!!) Ağlamaktan söz açılmışken bu yıl beni parkta ağlattı, kafede ağlattı, işte ağlattı, sokak ortasında ağlattı.. Ben bu yıl sokakların bile tavanının dar geldiğini öğrendim.
İçimde var etmeye çalıştığım biri vardı, doğru kelime sevmek değil sadece kendi derinliğimde onu da görmek istediğim biri. Yaşadığım çok ağır şeylerde gururumu hiçe sayarak hareket etmeme sebebiyet veren bir his.. Ama onca şeyden sonra yaşadığım çok küçük bir olayla bunu artık yapmamam gerektiğini fark ettim...
-
selam sevgili okur, yılda yalnızca iki defa uğradığım veya onu bile yapamadığım bu hesaptayım. hesabın varlığını son yayına gelen yorumlard...
-
selam,, boşluğu izleyerek saatlerce çizim yaptıktan sonra yeterince rahatlayabilmiş hissedemediğim için kaçış noktam olan bu sayfadayım, eh...
-
Tekrar uzun bir aradan sonra yayındayız dostiler,,, Başlıktan da anlaşıldığı üzere ben tekrar ara sıra uğradığım bu blogda mütemadiyen acı...


