ama hayat bu değil mi

son zamanlardaki ruh halimi virginia woolf'un "zararı yok, hayal kırıklığı en dizginleyici tedavidir benim için" dizeleriyle özetleyebilirim. mutsuz veya umutsuz muyum emin değilim ama öyle ya da böyle her günüme eşlik eden bir hayal kırıklığı yaşıyorum. böyle olmasa diye düşünüyorum ama olmuyor, elimde değil. öyle bir hayal kırıklığı ki duvara toslamışım gibi hissediyorum. 

geçtiğimiz günlerde bir şeyin farkına vardım, yeniden. geçmişi bir kere kurcaladığınızda öyle kolay dönemiyorsunuz şimdiki zamana. eh, mecburen biraz sarsıldım bu kurcalayış sonrasında. geçmişimi özlüyor muyum, bilmiyorum. sadece her geçen yıl çok değişmiş, eksilmişim. kendi benliğimi kaybetmişim. ben "yüz kere yere düşmüş olayım, başkalarına çelme takan deli kadın olmayacağım. kazanan değil, insan olmak istiyorum" derdim, sanırım bu dünya herkesi başkalarına çelme takan deli kadınlara  çeviriyor,,, bu yazım benim gibi her an-ını hayal kırıklığı yaşayan, insan kalmaya çabalayanlara gelsin. hepinizi kucaklıyorum. 

bu geçmişi kurcalama faslı sanırım geçmişten gelen "o" kişi sayesinde başladı. eski seni hatırlamanın en iyi yolu sanırım uzun zamandır hayatında bulunmayan ve seni hayatının bir dönemi en iyi tanıyan insan ile oturmakmış. eski beni nerde veya nasıl kaybettim inanın bilmiyorum, ama şu andan pek de hoşnut olduğum söylenemez. bu durum kalbimi tahmin edebileceğinizden bile daha fazla yaralıyor. günün sonunda "hayat da zaten doğru seni bulma çabasından ibaret değil mi?" sorusu ile teselli ediyorum bir süredir.

sanırım bu yıl büyüdüğümü çok daha derinden hissetmeye başladım ve bununla nasıl yaşamam gerektiğini bilmediğim için biraz düşünceliyim. her ne kadar dünyaya çok erken kafa tutmuş olsam da benden daha güçlü olduğunu yeni yeni fark edebiliyorum. her geçen gün daha fazla sorumluluk, daha fazla hanımlar ve beyler, daha fazla stres ve tabii ki daha fazla sırt ağrısı... hayat bu kadar olmamalıydı,

son zamanlarda tüm sorumluluklarımın ağırlığı altında eziliyormuşum gibi hissediyorum. durup duruken hiç soluksuz kaldığınızı hissettiğiniz oldu mu? bir süredir nefes alabildiğimi hissettiğim tek bir an dahi olmadı. şu an belki de hayatımın en kritik kararlarını almam gereken ve bir an önce harekete geçmem gereken o yerdeyim. ama yalnızca durmak geliyor içimden. durmak, mümkünse bir dondur tuşuna basmak ve hiçbir şey yapmamak. 

inanın bu şekilde nasıl yaşamam gerektiğini bilmiyorum. sürekli bir şeyleri "oldurmaya" çabalarken buluyorum kendimi. herhangi bir problemi aştıktan sonra durup sevinmeme, kendimi takdir etmeme bile zamanım olmadan  yeni problemlerle boğuşurken buluyorum kendimi. kendi hayatını tek başına inşa etmeye çalışmak, yolunu kendi başına çizmeye çabalamak ilk defa bu denli zor geliyor bana. 

ben hayatımda ilk defa pes etmeye bu denli yakınım. tüm bu çabamı, bugüne kadar yaşadığım zorlukları, tek başıma nasıl halledeğimi düşünürken yaşadığım ağlama ataklarını hiçe sayarak gitmek istiyorum. başladığım noktaya hem de. 

yarın benim için çok kritik bir gün. stresten ne yapacağımı bile bilmiyorum, kime neyi nasıl anlatabileceğimi bile bilmiyorum. hayatımın her evresi bir şeyleri oldurmaya çalıştım. hayata dair verdiğimiz savaş sürecini bu denli hasarlı geçirmek,,,

henüz yirmli yaşlarında hayata dair savaş vermek zorunda kalanlar beni çok iyi anlıyordur şu an. hepimiz için bunu değiştirmeyi gerçekten çok isterdim. zamanın birinde " Biliyorum, şu an benim gibi hisseden yüzlerce insan var. Bir dilek hakkım olsa hepimiz için bu durumu değiştirebilmeyi dilerdim. Alaaddin'in lambasına erişemedim henüz ama hayatımdaki insanların benim gibi hissetmemesi için elimden gelenden bile fazlasını yaptım, yapmaya devam ediyorum. Hep hallederim dedim hepsine, benden yardım dahi istemeseler bile. Ama onlar da biliyordu hallederim çünkü ben hep halletmek zorunda kaldım. Keşke kendi hayatımdaki problemleri, nefes alamıyormuş gibi hissettiren şeyleri de halledebileceğime inancım kalsaydı." dememiş miydim zaten. hala o yayınımda yazdıklarımdan bir adım öteye gidememişim..

yaşamayı başaramadığım gibi cümlelerimi de toparlayamadığım bir yayın olduğunun farkındayım. zihnimdeki karmaşadan dolayı affedin beni. yalnızca şunu söylemek istiyorum, bir gün çiçekler bizim için de yeşerecek. her şey bitince yalnızca bunuu hatırla. 

sd.












tanrım, ellerine sağlık dünya çok güzel olmuş

selam sevgili okurum, tabiii hala buralardaysan 
nasıl giriş yapabileceğimi bile hatırlayamadığım uzunca bir süre yayın atamadım, eh buralarda kalan var mı bilinmez ama sanırım yazmazsam kafayı yiyeceğim. girişi pek de uzatmadan,,, 

yıllar yılı kendimi bildim bileli yazar, çizer ve türlü türlü işlerde çalışırım. sanırım bu aralar bu üç sıfatıma da çok fazla uzağım. resim çizebilecek veya yazabilecek kadar dahi enerji bulamıyorum bir süredir kendimde. eh çalıştığım yere inanılmaz büyük emekler verdikten sonra asla karşılığını alamayıp çalışmadığım bir döneme girdim.

çalışmamak,,, bana çok yabancı bir sıfatken bir süredir işsizim ve tekrar çalışabilecek kadar sağlıklı bir dönemden geçmiyorum. hayatımın her evresi acıdan kaçabilmek için işe sarıldım ve sanırım bunun zararlarını yaşamaya başladım. en son yayınımda bu durumdan bahsedip iki işte çalıştığımı ve asla duranmayacağımı söylemiştim. şu an o zaman ne kadar büyük bir hata yaptığımın farkındayım. durduğum an ertelediğim her şeyin hüznü birikerek altından kalkamayacağım bir hal aldı. sanırım acımı ertlememeyi geç de olsa öğrenmeye başladım. 

aynı zamanda yazmadığım süreçte yeni yaş aldım, merhaba yirminciyaşım lütfen getirdiğin tüm sıkıntıları benden uzak tutabilir misin? yirmiliyaş tam şey gibi hissettirmiyor mu, hiçbir şey bilmiyorumuş gibi, birinin bana neyi nasıl yapmam gerektiğini ayrıntılı bir şekilde söylemesi gerekiyor. hoşgeldin yirmili yaş sancıları, büyümenin ve ellerini nereye koyacağımı bilememenin dayanılmaz acısı,,
doğum günümden konu açılmışken bi önceki yayınıma doğum günümde yorum atıp doğum günümü kutlayan anon okurr, bu teşekkür sana. kim olduğunu biliyorum, her ne kadar artık görüşmüyor olsak da sana her zaman minnettar olacağım ve senin de geçmiş doğum gününü kutluyorum, iyi ki doğmuşsun yabancı :)

biraz arada geçen zaman dilimi üzerine konuşmak istiyorum, son yayını paylaştıktan sonra mış gibi yaşamaya başladığım bir zaman dilimi yaşadım. buna sebebiyet veren en büyük olay bayılma durumumun yeniden başlaması oldu. bunun en büyük sebebi her şeyi erteleyerek sadece işlerime odaklanmamdı, her şeyi ertelemekten kastım tüm hayatımdı. annem dahil hayatımdaki kimseyle konuşmuyor sabah uyanıp ofise gidiyor saatlerce dilekçelerle adliyedeki işler ve müvekkillerle boğuşup akşamı baristalık yapıp 3 4 saat uyuduğum bir süreçten geçtim. herhangi bir duyguya hayatımda yer vermeden,,, ama üzüntülerim halıda iz bırakarak peşimden gelmeye devam etti. kendime dinlenmeyi dahi çok gördüğüm o süreçte tekrar bayılma atakları yaşamaya başladım, ansızın bir sokak ortasında, işte ve evde. işe geç kalmak üzere olduğum bir gün aceleyle evden çıkıp tramvaya bindim ve bayılmadan önce gelen o korkunç his, adım atmakta güçlük çekme ve çok da net görememe, daha önce bayılanlar elbette vardır bu hissi bilirsiniz henüz adliyeye varmamışken kendimi tramvaydan dışarı attım bir süre tramvay durağında oturup nefes alış verişlerimi düenlemeye çalıştım. o süreçte işe geç kalıyor oluşum daha büyük problemdi benim için. tekrar tramvaya bindim ve pat devamı yok. kendime geldiğimde başımda asla tanımadığım insanlar bana yardımcı olmaya çalışıyordu. ağlayarak adliyenin orda indim, annemi aradım ağlamaktan konuşamayacak haldeydim ve hala işe geç kalmış olmama üzülüyordum. o günün gecesi aralıksız saatlerce ağlayıp sabah uyanıp tekrar ağladıktan sonra sadece durmak geliyordu içimden. hiçbir şey yapmamak mümkünse bir dondur tuşuna tıklamak ve bir süreliğine durmak. sonra işe gittim, sanki hayatım dünden farklıymış her şey yolundaymış gibi. seviyormuş gibi hayatı da kendimi de. sanki hiç üzülmüyor dipte ama değilmiş gibi. mış gibi yaparak,, hatta tam anlamıyla deli taklidi yaparak herkese inanılmaz mutlu olduğumu göstermeye çalıştım, eh haliyle her rol bir gün biter,,,

yıllar yıllı burda bahsettiğim o kişiyle son defa deneme kararı aldık, son derece kötü ve hayatı bitik halde bana geldi. en yakınlarım dahil bir çok insandan sakladım hayatımda olduğunu, sanırım tekrar beni hayal kırıklığına uğratacağını söylemelerinden korktum çünkü bu gerçeği kabullenerek yardım eli uzattım ona. her şeye rağmen tekrar hayatıma almamın en büyük sebebi onu affetmem gerekiyordu. hayatıma onunla devam etme isteğinden değil kendi hayatıma devam edebilmek için onu sırtımda taşımamak içindi. tekrar kalbimi kırdı ama bu bana beklediğimden daha az hasar verdi. hatta mış gibi yapmak yerine ne yapacağımı tam anlamıyla fark etmeme sebep oldu. sabah evimden çıkarken onu hayatımdan çıkaracağıma emindim, bir mesajla bitirdim her şeyi. tekrar bir mesajla ofisten de ayrıldım. çok daha iyi hissetmeye başladım, hafiflemiştim. hayatımın sonuna kadar onu seveceğime eminken artık onu sevmediğimin farkındalığı hala garip hissettiriyor ama her zaman kalbimde istesem de kıramayacağım bir yere sahip olacak,

karmakarışık iş ve ilişki hayatımdan sonra birçok arkadaşımı hayatımdan çıkardım ve buna hala devam ediyorum. belki de yazın kendimi iş mevzusunda bu denli yorduğum için evden çıkmamalı bir süreçteyim bu aralar. sadece kendi başıma odamda oturmak ve kimseyle muhattap olmak istemediğim bir süreç,, birkaç ay önce nasıl kendimden kaçtıysam şimdi de insanlardan kaçıyorum ve tahmin ettiğimden daha iyi geliyor bu bana. sanırım gerçekten bir dondur tuşuna tıklayıp her şeyi donduruduğumu düşünerek yaşıyorum bu aralar,,
sanırım yola devam edebilmek için bir süre dinlenmem gerek

bir süredir yazmaya çok fazla uzak olduğum için neyi nasıl anlatacağımı bilemedim, daha fazla uzatmadan yayına burda son verelim, eh ne de olsa artık beraberiz

xoxo, sd.





durum güncellemesi ve bunları konuşmamız lazım

uzzzun hatta upuuuzzzun bir depresyon sürecini atlatmaya çabalamakla meşgul iken yayın atamadım.
eh, atlatabildim mi? n'olur bu konuda soru yöneltmeyin..

depresyon sürecinden çıkabilmek ve günün sonunda yalnız hissetmeyip annemin dizine uzanabileyim diye bir süre ailemin yanına gitmiş ve bir nebze de olsa toparlanıp dönmüştüm hayatıma. tabii toparlama süreci pek de iyi gitmedi ve geçmişimle , "o"nunla, olmak istediğim kişiyle hiç istemediğim halde yüzleşmem gereken bir sürece girdim. hala bu süreci olabildiğine iyi atlatabilmeye çabalamakla meşgulüm. 

ailemin yanından döndükten sonra yaşanan her şeyden uzaklaşabilmek, düşünmemek ve gece kafamı yastığa koyduğumda uyuyabilmek adına çok yordum kendimi -hala çok yoruyorum-. saatlerce çalıştım, hiç düşünmemek için üzülmemek ve özlemimi daha az hissedebilmek için acımdan durmadan kaçtım. çalıştım, daha çok çalıştım, aynı anda birden fazla işte çalıştım. ben bu süreçte acıdan hiç kaçmadığım kadar hızlı kaçtım, koştum.

durursam, yavaşlarsam ve düşünürsem acının beni çepeçevre saracağına inandım. ne kadar hızlı koşarsam koşayım, en ufak bir anda en ufak bi şeye saatlerce ağladım. yemek yediğim o bir iki dakikalık süreçte veya durakta tramvay beklerkenki süre diliminde acı bana yetişti. ne yaparsam yapayım ondan hızlı  koşamıyormuşum, bu farkındalık saatlerce ağlattı beni.

ben hiç ağlamadığım kadar ağladım. parkta, bir bankta, sokak ortasında, kaldırımda, evde, işte, tramvayda... nefes alamıyordum. 

bunu kendime itiraf etmem çok sancılı oldu ama durduğumda "o"nu çok özlüyorum. bu özlemimi adeta hissetmiş gibi yanıma geldi, öptü, sarıldı ama tekrar günün sonunda beni kimsesizliğimle teslim aldığı enkazı daha büyük bir enkaz halinde bırakıp gitti. 

kendimi "acaba o, kafamda yarattığım bir düşünce miydi?" diye sormaktan alıkoyamıyorum. ama hayır, tüm gerçekliği ve canlılığıyla yanımdaydı. bana sarılıyordu, beni koruyor acıdan uzak tutuyordu. nasıl oldu da bu hale gelebildi bir şeyler inanın bilmiyorum. ama hayat bu, 

çok kırgınım. ona, arkadaşlarıma, aileme, kendime ama en çok da bana mutluluğu ve huzuru çok gören bu hayatıma çok kırgınım. 
 
bu yayından da anlaşıldığıı üzere ben hiç olmadığım  kadar dağılmış durumdayım. son zamanlardaki kaçış yöntemim çok çok çalışmak olduğu için bu  yayını bile dilekçe ve dosyalarla boğuşurken ofiste yazıyorum. teşekkürler hayatım bana her şeyi bu  denli çok gördüğün için..


















KENDİ YASINI TUTMAK

 Tekrar uzun bir aradan sonra yayındayız dostiler,,, 

Başlıktan da anlaşıldığı üzere ben tekrar ara sıra uğradığım bu blogda mütemadiyen acı çekmekteyim. 

Uzun zamandır rahatsız olduğum ve geriye dönüp bakınca kendi yasımı tuttuğumu fark ettiğim bir çıkmazın içindeyim bir süredir. İnsanların asla değişebileceğine inanmayan ben olduğuma inandığım insanın eskiden yaptığı şeylere uzun zamandır öyle uzağım ki, o insan kafamda kurduğum bir fikir miydi diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Mütemadiyen kendi yasımı tutmaktan ne ileri gidebiliyorum ne geriye dönebiliyorum. Burada anladığınız üzere işler yolunda gitmiyor. 

Bir yayınımda andayken değişimi fark etmediğimizi ve geriye dönüp baktığımızda ne kadar da değiştiğimizi fark etmemiz üzerine bir şey yazmıştım. Şu an o yazdığım şeyin ne kadar da doğru olduğunu daha iyi anlayabiliyorum. On iki yaşında hayalleri ve geleceğe dair ümidi tükenmiş olan o küçük kız çocuğunun yaralarını sarıp dimdik hayatına devam eden, kendi hayatını sıfırdan inşa edebilmiş o kız çocuğuna imrenerek bakmaktan başka bi şey kalmadı bu aralar elimde. O zaman dilimine baktığımda o yoluna devam edebilen küçük kızı öldürmüş ve on iki yaşında ümidi kalmamış kıza geri dönüşmüş, ondan bir adım dahi olsun ileriye gidemeyip daha da gerilediğim farkındalığının sancısını çekiyorum. 

Bazen hayatım öylece devam ederken ben de içinde üzülmeye devam ederken merak ediyorum, bir filmin içinde olsaydım ve birileri beni izliyor olsaydı ne kadar üzgün olduğumu fark ederler miydi? Şu an bu sahnenin arkasında hüzünlü ve durgun bir müzik çalar mıydı? Hüzünlü filmleri izlemeyi seviyorum. Ah demek böyle bir his diyorum. Bak şimdi o karakterin etrafında da hayat akıp gidiyor ama o üzüntüsü paçalarından akarken akıntının tersine gidecek gücü bulamıyor, bak bu sana da oluyor diyorum. Akıntının içinde sürüklenecek kadar yorulmuşsun. Çamaşır asmak ve toplamak nasıl bu kadar üzücü olabilir diye soruyorum. Ne kadar üzüldüğünü anlatmak istediğin yerde seni duymadı diye biriken üzüntü tezgaha, bulaşıklara, çamaşırlara bulaşır oldu parmak uçlarımdan akıp. Üzüntülerim halıda iz bırakarak peşimden geliyor... Bu gece hani Güncel Gürsel ağladığım kadar üzülmedim diyor ya onun yerine üzüldüğüm kadar ağlayamadım diyebildiğim noktadayım.

Bu yangınlar ölmeden dinmez diye bahsettiğin şeyi artık çok daha iyi anlıyorum. Bizim için hep böyle oldu ve hep böyle olacak değil mi? bu yangınlar ölmeden dinmeyecek gibi 

Bundan birkaç yıl sonra yalnız, tüm sevdiklerimle bağım kopmuş, herkes hayatını düzene sokmuş ben kimseye bir şey fark ettirmemeye çalışıyorum. Everytime we say goodbye dinleyerek Mehmet Pişkin gibi videolu not bırakıp gidiyorum... Geleceğimi aynen bu şekil görüyorum 

Ama umutsuzluğa kapılmıyoruz değil miii? Bir gün buraya mutluluktan ölüyorummm diye yayın atacağım,,, bir günn :))

sd.



















ŞUBAT LANETİ

 Merhaba sevgili okur, 

Yıllar yılı bitmeyen şubat laneti bu yıl tekrar kendini çok kısa bi süre önce gösterdi. Tabii ki konumuz 6 şubatta yaşanmış olan deprem felaketi. Bildiğini ya da bilmediğiniz üzere geçen yıl 6 şubatta çok değer verdiğim bir arkadaşımı kaybetmiş ve bunun yasını uzunca bi süre tutmaktan alıkoyamamıştım kendimi. Bu yıl gece arkadaşımla, çok sevgili dostumun ölümü üzerine konuşuyorduk. Onu ne kadar özlediğimi ve ölümü asla kabullenemediğimi dile getirirken Maraş merkezli deprem meydana geldi. 

Endişelenmemiz gereken binlerce yakınımız, dostumuz ve hatta ailemiz vardı. Depremin yaşandığı ilk andan beri kalbimde büyük bir sızı ile hayatıma devam etmeye çalışıyorum. Bu kadar ölümle, yasla, hüzünle ve adaletsizlikle nasıl yaşanır inanın bilmiyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum ki kahbettiğimiz kardeşlerimiz depremden değil tedbirsizlikten, geç gelen yardımdan ve soğuktan vefat etti. (Hepsi ışıklar içinde uyusun.) Ben bu gerçekle hayatıma devam etmekte zorlanırken bunun sorumluları gece kafalarını yastığa koyduklarında nasıl rahat uyuyabiliyor?

Ne demişti zamanında Nazım Hikmet? "Güneşli günler göreceğiz" Gerçekten görebilecek miyiz? Hepimiz umudumuzun kırıldığı "o" yerdeyiz. 

Bunca şey yetmezmiş gibi, bunca yanlış kararla binlerce insanın canına mâl olmamışlar gibi bir de yanlış kararlar almaya devam ederek eğitim hakkımız elimizden alındı. Daha kötü ne yapılabilir, derken hep daha kötülerini yapıyor oluşları beni hayretler içinde bırakıyor. 

Şu an binlerce insan gibi yasta, işsiz ve okulsuzum. Umarım buna kısa bir süre sonra "evsiz"im nidası da eklenmez.

Umarım bu süreci olabildiğince az hasarla atlatabiliriz. Olabildiğince az hasarla atlatabilmemiz mümkün ise tabii! Hepimize geçmiş olsun,,

Ama ben günün sonunda ne olursa olsun bi şeyleri değiştirebileceğimize dair umutla uyuyup buna enerjim var bi şekilde uyanmak istiyorum.

Biz tekrar kendi omuzlarımızı pat-patlıyoruz..


















ZORLUKLAR HAYATIN SÜSÜDÜR /2022'ye veda

 iki üç kişilik değerli okur kitlem merhaba, 

inanılmaz gergin olduğum ve koşuşturmalarla dolu bir dönemden geçiyorum tekrar bu yüzden 22 veda yayını atmaya fırsatım olmamıştı. şu an da pek vaktimin olduğu söylenemez malum hukuk fakültesi ve vize haftasının ortasından sesleniyorum sizlere. 

bir yıl önce yeni yıl yayınıyla upuzuuun bir aranın ardından size seslenmiştim buradan, şimdi gelin sema'nın 2022'sine beraber bir yolculuğa çıkalım. 

hayatımın en karmaşık ve en fazla acıyı hissettiğim yılıydı. geçen yıl ocak ayında vizelerle boğuşurken hukuk fakültesinin ciddiyetinin farkına ilk defa varmıştım ve olmak istediğim konum bu mu emin olamamaya başladığım sancılı bir süreçten geçmiştim. şu an hala "evet, olmak istediğim konum bu bölümden mezun olmak" cümlesini kurabiliyor muyum, sanırım buna net bir cevap veremeyeceğim. sadece şunu söyleyebilirim ki hayalimi gerçekleştirmeme en fazla yardımcı olabilecek bölümde bulunduğum için bu konudaki umutsuzluğumu yok edebildim. 

bildiğiniz veya bilmediğiniz üzere çok değer verdiğim bir arkadaşımı çok acı bir şekilde aniden kaybettim. hala atlatabildiğim bir şey değil bu durum ama insanız ve hayatımızdaki tek gerçeklik de ölüm.. sanırım hayatımın hiçbir evresi bir insanın aniden bu dünya üzerinden kaybolup ona asla ulaşamayacağım bir yerde olacağı gerçekliğini kabullenemeyeceğim. durduğum zaman seni çok özlüyorum ve hayatımdaki en büyük pişmanlığım fırsatım varken seninle vedalaşamamış olmak. hayatımı kurtardığın, yanımda olmaya çalıştığın ve hayatımda hala var olduğunu hissedebildiğim için sana minnettarım. beni bu şekilde bırakıp gittiğin için sana başlarda çok kızgındım çünkü seni çok özlüyordum. sana verdiğim sözü tutmakta yer yer zorlansam da hala sözümü tutuyorum. umarım gittiğin yerde aradığın huzuru bulabilmişsindir. ışıklar içinde uyu,, ama insanız ve bir gün hepimizin sonu bu olacak değil mi? 

hayatımın her evresi acısını asla yeterince yaşamayıp hep acısını yaşamayı erteleyen biri oldum. bunun zararlarıyla en çok bu yıl karşılaştım. uzunca bi süre biriktirdiğim her acının daha ağır bir şekilde gün yüzüne çıkmasının ağırlığı altında yaşamaya çalıştım. bu süreçte tekrar antidepresana başladım ve asla ummadığım insanlar bana asla tahmin etmeyeceğim ölçüde yardımcı olmaya başladılar. başta nur ve halit olmak üzere bu süreçte yanımda olan ve hala yanımda olup elimden tutmaya çalışan çok sevdiğim arkadaşlarıma asla yüzlerine karşı bu konuda teşekkür etmesem de yanımda oldukları için onlara ne kadar minnettar olduğumu belirtmem gerekiyor buradan. 

sanırım bu yıl öğrendiğim en önemli şey bana uzatılan yardım elini tutmam gerektiği gerçeğiydi. hala insanlardan yardım isteyebilecek kadar bu konuyu aşamasam da bu kadarını bile başarmak benim için çok değerli. 

bu yıl her geçen yıl olduğu gibi tekrar hayatıma dahil olan yeni insanlar oldu ve hayatımın sonuna kadar hayatımda bulunmasını çok istediğim insanlarla yollarımızı ayırmak mecburiyetinde kaldık. ama hayatımdan çıkan birinin çıkışı beni çoğu şeyden daha fazla etkiledi. onun arkadaşlığını çok özlüyorum ama ne olursa olsun birbirimize hala değer verdiğimize inanıyorum. şu an buralarda mısın bilmiyorum ama seni çok seviyorum hayadımın anlamı umarım iyisindir. zamanında güzel bir anekdot geçmişti "yürümekte olduğun yol yalnızca senin yolun. yola dahil olanlar olacak, yolda eksilenler olacak.." hayatıma girip şu an hayatımda bulunmayan insanlarla nasıl yollarımızı ayırdığımıza odaklanmak yerine hayatıma kattıkları güzelliklerle hatırlamanın daha az yorucu olacağını söylemişti psikoloğum bir konuşmamızda. ve şu an bunu tamamıyla olmasa da başarabilmenin mutluluğunu yaşıyorum. 

benim 2022'm çok yağmurluydu ama zorluklar hayatın süsüdür. sevgili okurlarım zamanında güneşli günler göreceğiz demiştik ve bu yağmurlardan sonra en güzel güneşli günleri bir gün göreceğimize inanmak istiyorum. zor zamanlar olur, nasıl çıkarsan omurgan ona göre şekillenir biliyorum. hepimizin sırtlarımızdaki kambur bundan mütevellit. kamburlarımızı gizlemek yerine bizi onunla kabullenecek insanlar hayatımıza dahil olunca daha kolay atlatılıyormuş her şey, bunu her unuttuğumuzda hatırlatmamız gerekiyor kendimize. ve sevginin iyileştirici gücüne inanın.  

geçen yılki yayınımda yazdığım şeyden pek de uzak bir yerde değilim aslında.  "2021'de çok çalıştım, çok yoruldum, lanetimin varlığını her saniye hissettim, çok güzel insanlar girdi hayatıma, çok sevdiğimi düşündüğüm ve hayatımın her anında yanımda olacağına inandığım insanlarla asla konuşamayacak hale geldik ve bu beni sandığımdan çok daha az etkiledi. Çok sevdim, asla tahmin bile edemeyeceğim kadar çok hem de, sevildiğime inanıp sevilmeyişimle yüzleştim. Dönüp baktığımda ben bu yıl tahmin edemeyeceğim kadar çok büyüdüm. Buradan sayın 2021'e çok teşekkür ediyorum, her an düşmeme neden olsa da düştüğüm yerden çok daha sağlam bi' şekilde kalkmayı öğrettiği için" 

yazmak istediğim şeyleri toparlayamadım kafamda aklım şu an derslerde olduğu için umarım düzgün ifade edebilmişimdir kendimi. dilek çemberine geçelimm.

2023'te yaralarımızı daha da iyileştirip kendimizi daha geliştirebilmeyi diliyorum hepimiz için. benim için çok stresli birkaç olayın güzel sonuçlanmasını diliyorum. umarım bu yıl da çuvalımıza bi şeyler ekleyebiliriz. çok sevip çok sevildiğimiz bir yıl  olması dileğiyle,,,

sd.


  












düşler vadisi

 biz böyleyiz, 7 nesildir duvardaki çatlaklardan hayalet bekleriz. baktım hayaletin geleceği yok, tuttum genişlettim çatlağı. 

düşler vadisinde uyandım. burada olmayı seçtim. oysa bu vadi bana yalnızlıktan başka bir şey vaad etmedi. 

biliyorum, bütün insanlar yalnızdır. ve biliyorum, bütün insanlar kendi içinde kalabalıktır. 

babam söylemişti (ya da ben onun söylemesini isterdim) "güzel kızım, iç seslerinin resmini yapanlara vaad edilen kendi içinde kaybolmaktır. kaybolma". diye. 

bu vadide yalana yer yok, babamın bana söylemesini istediğim şeyleri kelimeleri de değiştirerek söylüyorum. nasıl olsa bu vadide değil ve beni düzeltmek için buralara uzanmaz kolları.

bir şey anlatmaya da ihtiyaç yok burada. kelimeler yok, cümleler devrik. 

zaten ben şimdiye dek ne anlatsam anlamının tersine bir istikamette sürüklendi, kayboldu. kimse anlaması gerekeni anlamadı. belki de ben içimde kopan fırtınalardan anlatamadım. 

artık bir önemi yok. 

işte bak. insan bir nefeste var ediyor istediğini. 

tuttum duvardaki çatlaktan kendime anlam yaptım. babamın kollarının uzanamayacağı bir vadi yaptım. bu gerçeklikte onun yokluğu benim seçimim oldu. yine de mutlu olamadım. bu beni daha da uzağa savurdu.

önce biraz susacağım,  küçük çatlağımı bulup on iki yaşındaki beni kendi gerçekliğimde uyandıracağım. sonra da tekrar tekrar zarar görmesin diye üstünü sıvayla kapatacağım. 

bu vadide hapsolmaktan korkma küçüğüm. dışarda işler yolunda hiçbir zaman gitmedi. ve gidecek gibi de değil. seni kendi gerçekliğimde koruyacağım .