geçmişe sünger çekiyoruz,, çünkü büyüdük!

 selam,, boşluğu izleyerek saatlerce çizim yaptıktan sonra yeterince rahatlayabilmiş hissedemediğim için kaçış noktam olan bu sayfadayım, eh hazırsak!

aylardan nisan ve mevsimlerden bahar, dışarıda yağmur yağıyor. çocukluğumun geçtiği o evde, o odada yağan yağmura karşı kahvemi içiyorum. saat gecenin 3'ü, fonda "if everything was good" çalıyor. sahiden eğer her şey iyi olsaydı?

hayatımın her dönemi acıdan kaçış yöntemi olarak çok fazla çalıştım. uzun bir süredir durursam acı üzerime yığılır diye evdeyken dahi çalıştığım bir dönemin içinde sıkışıp kaldım. bu düşüncemin ne kadar yanlış olduğunu anlamam çok uzun sürdü, anlayabildim mi? bilinmez. 

bir süredir yalnızca sakinleşmem ve yavaşlamam üzerine telkin ederken buluyorum kendimi. fazlasıyla yorgun, uykusuz ve umutsuz hissediyorum hayata karşı. ama sanırım artık buna da alışmam gereken 'o' yerdeyim. 

aylar ve aylar geçti. ben kendimden kaçabilmek amacıyla ailemi dahi ziyarete gelecek gücü bulamadım. ve sonunda buradayım, diyarbakır'da, odamda. buradan taşındığım andan itibaren her gelişim beni daha da hüzünlendiriyor. yürüdüğüm her yol, geçmişimden izlerle dolu

burada mavi önlüklü kız okuma yazma öğrenebilmenin heyecanıyla annesine koşuyor, burada ilk defa bisiklet sürüyor ve düşüyor. zaman geçiyor ilk defa birini seviyor, kulaklarında erkin koray'dan sevince çalıyor. mevsim tekrar bahar ve aylardan tabii ki nisan. ne kadar kırılacağından habersiz sevgisi ile tüm dünyaya kafa tutuşabileceğine inanıyor. iş hayatı ile tanışıyor. insanlara güvenemeyeceğini ilk defa bu yolda yürürken öğreniyor, kendisine karşı ne kadar da acımasız davrandığını da aynı yolda yürürken fark ediyor. büyüyor, üzülüyor, kahkahalar atıyor, yeni insanlarla tanışıyor, bir kısım insanlarla vedalaşıyor. sonra taşınıyor bu şehirden, sevgisinin gücüne güveniyor.. sonra büyüyor ve daha da büyüyor, bunun da önüne geçemeyeceğini öğreniyor....

'o kız' ile artık pek de benzemesek de her baharı, erkin koray sevince dinleyerek karşılamaya devam ediyorum. şu an tekrar bahar ve aylardan nisan. aynı kız bu sefer de ilk defa bir başkasını sevebileceğini hissediyor, ne kadar kırılacağından tekrar habersiz. 

korkmayın, bu sefer özel hayatımı pek de ifşalamayacağım. yalnızca garip hissediyorum. başlıktan da anlayabildiğiniz üzere; geçmişe bir sünger çektim, çünkü artık büyüdük! o küçük kız ile vedalaşıyoruz,

benim için aidiyetin ne kadar da önemli olduğunu bilmeyen kalmadı diye düşünüyorum. o anekdot canlanıyor yeniden kafamda 'insan nerenin yerlisidir'.. sanırım 20'li yaş sancılarının en büyük sebebi, köksüz hissetmek. diyarbakırdayım, evimde ve odamdayım. ama ait hissedemiyorum. köksüz hissediyorum kendimi çok uzun bir süredir. nerde değilsem orada mutlu olacakmış gibi. 

zamanın birinde "bir yere ait olmadığınızın en büyük kanıtı, oraya ait olma çabanızdır. aidiyet, yolunu kendi bulan su, ittirmeden giden zaman, tutmadan peşinizden gelen gölge gibidir" demişti kim olduğunu dahi bilmediğim biri. bu sıralar doğru olan o yeri dahi aramak yorucu ve korkutucu geliyor. 

yayına dün gece başlamıştım, yayın çok fazla melankoli kokmaya başlayınca sildim bir kısmını. aslında uzun bir süredir pek de kötü hissetmiyorum, yazı bu denli umutsuz olmasın istedim.

herhangi bir aksaklık yaşanmazsa birkaç ay sonra mezun oluyorum. bu durum beni her ne kadar korkutsa da çok heyecanlıyım. heyecanımın neden kaynaklandığını anlayabiliyorsunuzdur, hayatımda yeni bir dönem başlıyor, yeni bir sıfatla. korku kısmının neden kaynaklandığını nasıl anlatabileceğime pek de emin değilim. normalde olsa uzun uzadıya anlatırdım ama şu an sadece büyümenin de getirdiği o yalnızlık ve tek başına olma hali demekle yetineceğim. 

bahar mevsimine ve tabii ki nisan ayına ne kadar anlam yüklediğimi bilmeyen yoktur. mevsim bahar ve ben geçmişime koca bir sünger çekme kararı aldım,

uzun bir süredir yalnızca hayattayım güncellemesi yapmak için uğradığım bu yerde, bu konuda da yazmak istedim. yayını burada sonlandırıyorum, uzun bir süredir aranızda yokum ve henüz alaaddinin lambasına erişememişim

sd.









yaşamak önceden akıp giderdi, artık her gün arkasından ittiriyorum

 selam sevgili okur, yılda yalnızca iki defa uğradığım veya onu bile yapamadığım bu hesaptayım. hesabın varlığını son yayına gelen yorumlardan dolayı hatırlayıp gelmiş bulundum. eh uzun bir aradan sonra yayındayızzz, yine ve yeniden

klasiktir ki arada varlığımı belli ettiğim bu hesapta mütemadiyen acı çekmekteyim. bunun üzerine önceki yayınıma gelen anon yorumda sürekli depresifliğim hakkında yayın attığım dile getirilmiş. haklı bir yorum ama burası biraz da benim için ağlama köşem ve somut bir şekilde duygularımı görebilmemi sağlayan kendime ait alanım, dijital günlüğüm veya yalnızca kendi kendime konuştuğum ‘o’ yer.

eh o zaman minik bir durum güncellemesi ve ağlama seansına başlayabiliriz, değil mi? 

hayatımın belki de en kaotik iki ayını geçirdikten sonra işe gitmek harici evden çıkmamalı bir sürece girdim. gariptir ki iyi de geldi diyebiliriz. 

son iki ayda yaşadığım olayların nasıl anlatabilirim, inanın bilmiyorum. yakın çevremdekilerin dahi nasıl yola devam ettiğimi sorguladığı bir süreçti. betimlemek gerekirse 'daha kötü ne olabilir ki' dememe dahi gerek duymadığım kadar kötüydü. atlattım mı bilinmez ama bende bıraktıkları etkileri uzun bir süre atlatamayacak gibiyim. 

etrafımda merkezi ben olan pek çok olay meydana gelirken yalnızca durmak geliyordu içimden, bir dondur tuşuna basmak ve hiçbir şey yapmamak. hatta yalnızca uyumak. dinlenebilmek. ama çok uzun bir süre uyuyamadım, hala uyuyamıyorum. uyku hapları ve antidepresanlar..

hepimizin illaki kötü olaylar neticesinde ne zaman gözünü kapatsa o anı tekrar yaşadığı bir süreç olmuştur.  ne zaman gözlerimi kapatsam, bu hayatta belki de en güvendiğim insanla yaşanan o olay ve karakolun önünde birbirimizi son kez gördüğümüz o an'a geri dönüyorum. bu denli güvendiğiniz birinin asla istememenize rağmen tamamen gidişi ve onu artık isteseniz de affedemeyecek olmanın ağırlığını nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. ya da saatlerce karakolun önündeki kalabalığa -hepsi de size bir zamanlar değer verdiğini düşündüğünüz insanlardan oluşan- kendinizi açıklayamamanın ve güçlü durabilmek için ağlamamaya çalışmanın ağırlığını. sanırım o gün saatlerce karakolun önünde kendimi açıklamaya çalışırken içimde kalan son insani yanımı da orada bıraktım,, hayat çok acımasız değil mi

bu ilk olay akabinde yaşanan olaylar sirkülasyonu beni gariptir ki, kendimin dahi tanıyamadığı birine dönüştürmeye başladı. hayatından pek de insan çıkaramayan ben, hayatım saydığım bir çok insanı veda dahi etmeden hayatımdan çıkardım. uzun bir süredir hayatımdan insan elemem gerektiğinin farkındayken bu olaylar neticesinde bunu da başarabildim. aslında benim yaptığım bir şey olmadı, yalnızca geri çekildim. ve insanlar kendileri elendi. iyi hissettirdiğini asla söyleyemem ama sırtımı koşulsuz yaslayabileceğim insanların dahi nasıl elenebileceği farkındalığı belki de bu hayata dair kesin olan bir gerçekliği yeniden hatırlamama sebep oldu, yalnızlık. 

gerçekten kim ne derse desin yalnızız arkadaşlar. sanırım bu farkındalık beni biraz bencil birine evriltmeye başladı. sanırım hepimiz biraz da bencil olmak zorundayız, günün sonunda kendimizi affedebilelim diye. ben yeniden büyüyorum arkadaşlar. 

yaşanan her şeyin sonucunda her zamanki kaçış yöntemim olarak daha çok çalışıyorum. benim yoğunluğuma alışık olan insanların dahi benimle dinlenmem gerektiği üzerine konuşmalar yapmaya başladıkları kadar hem de. benim için inanılmaz endişelenen bu kitleye diğer türlü devam edemeyeceğimi nasıl anlatabilirim, anlatsam da ne ölçüde anlayabilirler inanın bilmiyorum. yaşamak önceden akıp giderken artık arkasından ittiriyorum. 

genelde problemlerini anlata anlata atlatıp normalleştirebilirken kimse yokken dahi kendi kendine saatlerce konuşabilecek biriyken konuşmak dahi gelmiyor içimden.

bu süreçte yanımda duran ve hala her koşulda yanımda olup bana, hayatıma katlanan tüm dostlarımı kucaklıyorum. hayat yollarımızı ayırana dek umarım hep var olursunuz. 

son zamanlarda yaşanan ve beni gerçekten de inanılmaz iyi etkileyen bir buluşma yaşadım. zamanın birinde burada en yakınım dediğim ve hayadımın anlamı diye nitelendirdiğim o kişiyle görüşmediğimizi ama onu ne kadar özlediğimi anlatmıştım sizlere. o kişiyle son diyarbakıra gidişimde görüşüp aralıksız saatlerce sohbet edebilme şansımız oldu, yıllar sonra. arada yaşanan olaylar ve birbirimize karşı duyduğumuz kırgınlığımız asla konuşulmadan aralıksız saatlerce geçmişi yad edip hayat güncellemesi yaptık birbirimize karşı. bunun bana ne denli iyi geldiği hakkında herhangi bir fikri olmasa dahi yola devam edebilmemi sağlayan bir sohbetti. geçmişten gelen insanlar,,,, kendileriyle getirdikleri anılar ve insanlara yeniden güvenebilme arzusu,, 

yayın gene ucu bucağı belirsiz bir hal almaya başlamışken ve ben de bu denli tetiklenmeye başlamışken burda sonlandırmam daha sağlıklı olacak sanırım, en azından benim için. bu aralar daha iyiyim, yalnızca hevessizlik durumunu çözmeye çabalıyorum. ve tabii ki sabah uyanmak bile ağır gelirken mezun olabilmeye çalışıyorum, bu konu hakkında da uzun uzun konuşup gevezelik etmeye gelirim muhakkak. tabii bir daha ne zaman gelirim bilinmez,,

* her şeye rağmen kendi omuzlarını pıtpıtlamak zorunda kalan, hayatı arkasından ittiren herkes ve tabii ki kendim için hatırlatmadır; bir gün güneş bizim için de doğacak,









ama hayat bu değil mi

son zamanlardaki ruh halimi virginia woolf'un "zararı yok, hayal kırıklığı en dizginleyici tedavidir benim için" dizeleriyle özetleyebilirim. mutsuz veya umutsuz muyum emin değilim ama öyle ya da böyle her günüme eşlik eden bir hayal kırıklığı yaşıyorum. böyle olmasa diye düşünüyorum ama olmuyor, elimde değil. öyle bir hayal kırıklığı ki duvara toslamışım gibi hissediyorum. 

geçtiğimiz günlerde bir şeyin farkına vardım, yeniden. geçmişi bir kere kurcaladığınızda öyle kolay dönemiyorsunuz şimdiki zamana. eh, mecburen biraz sarsıldım bu kurcalayış sonrasında. geçmişimi özlüyor muyum, bilmiyorum. sadece her geçen yıl çok değişmiş, eksilmişim. kendi benliğimi kaybetmişim. ben "yüz kere yere düşmüş olayım, başkalarına çelme takan deli kadın olmayacağım. kazanan değil, insan olmak istiyorum" derdim, sanırım bu dünya herkesi başkalarına çelme takan deli kadınlara  çeviriyor,,, bu yazım benim gibi her an-ını hayal kırıklığı yaşayan, insan kalmaya çabalayanlara gelsin. hepinizi kucaklıyorum. 

bu geçmişi kurcalama faslı sanırım geçmişten gelen "o" kişi sayesinde başladı. eski seni hatırlamanın en iyi yolu sanırım uzun zamandır hayatında bulunmayan ve seni hayatının bir dönemi en iyi tanıyan insan ile oturmakmış. eski beni nerde veya nasıl kaybettim inanın bilmiyorum, ama şu andan pek de hoşnut olduğum söylenemez. bu durum kalbimi tahmin edebileceğinizden bile daha fazla yaralıyor. günün sonunda "hayat da zaten doğru seni bulma çabasından ibaret değil mi?" sorusu ile teselli ediyorum bir süredir.

sanırım bu yıl büyüdüğümü çok daha derinden hissetmeye başladım ve bununla nasıl yaşamam gerektiğini bilmediğim için biraz düşünceliyim. her ne kadar dünyaya çok erken kafa tutmuş olsam da benden daha güçlü olduğunu yeni yeni fark edebiliyorum. her geçen gün daha fazla sorumluluk, daha fazla hanımlar ve beyler, daha fazla stres ve tabii ki daha fazla sırt ağrısı... hayat bu kadar olmamalıydı,

son zamanlarda tüm sorumluluklarımın ağırlığı altında eziliyormuşum gibi hissediyorum. durup duruken hiç soluksuz kaldığınızı hissettiğiniz oldu mu? bir süredir nefes alabildiğimi hissettiğim tek bir an dahi olmadı. şu an belki de hayatımın en kritik kararlarını almam gereken ve bir an önce harekete geçmem gereken o yerdeyim. ama yalnızca durmak geliyor içimden. durmak, mümkünse bir dondur tuşuna basmak ve hiçbir şey yapmamak. 

inanın bu şekilde nasıl yaşamam gerektiğini bilmiyorum. sürekli bir şeyleri "oldurmaya" çabalarken buluyorum kendimi. herhangi bir problemi aştıktan sonra durup sevinmeme, kendimi takdir etmeme bile zamanım olmadan  yeni problemlerle boğuşurken buluyorum kendimi. kendi hayatını tek başına inşa etmeye çalışmak, yolunu kendi başına çizmeye çabalamak ilk defa bu denli zor geliyor bana. 

ben hayatımda ilk defa pes etmeye bu denli yakınım. tüm bu çabamı, bugüne kadar yaşadığım zorlukları, tek başıma nasıl halledeğimi düşünürken yaşadığım ağlama ataklarını hiçe sayarak gitmek istiyorum. başladığım noktaya hem de. 

yarın benim için çok kritik bir gün. stresten ne yapacağımı bile bilmiyorum, kime neyi nasıl anlatabileceğimi bile bilmiyorum. hayatımın her evresi bir şeyleri oldurmaya çalıştım. hayata dair verdiğimiz savaş sürecini bu denli hasarlı geçirmek,,,

henüz yirmli yaşlarında hayata dair savaş vermek zorunda kalanlar beni çok iyi anlıyordur şu an. hepimiz için bunu değiştirmeyi gerçekten çok isterdim. zamanın birinde " Biliyorum, şu an benim gibi hisseden yüzlerce insan var. Bir dilek hakkım olsa hepimiz için bu durumu değiştirebilmeyi dilerdim. Alaaddin'in lambasına erişemedim henüz ama hayatımdaki insanların benim gibi hissetmemesi için elimden gelenden bile fazlasını yaptım, yapmaya devam ediyorum. Hep hallederim dedim hepsine, benden yardım dahi istemeseler bile. Ama onlar da biliyordu hallederim çünkü ben hep halletmek zorunda kaldım. Keşke kendi hayatımdaki problemleri, nefes alamıyormuş gibi hissettiren şeyleri de halledebileceğime inancım kalsaydı." dememiş miydim zaten. hala o yayınımda yazdıklarımdan bir adım öteye gidememişim..

yaşamayı başaramadığım gibi cümlelerimi de toparlayamadığım bir yayın olduğunun farkındayım. zihnimdeki karmaşadan dolayı affedin beni. yalnızca şunu söylemek istiyorum, bir gün çiçekler bizim için de yeşerecek. her şey bitince yalnızca bunuu hatırla. 

sd.












tanrım, ellerine sağlık dünya çok güzel olmuş

selam sevgili okurum, tabiii hala buralardaysan 
nasıl giriş yapabileceğimi bile hatırlayamadığım uzunca bir süre yayın atamadım, eh buralarda kalan var mı bilinmez ama sanırım yazmazsam kafayı yiyeceğim. girişi pek de uzatmadan,,, 

yıllar yılı kendimi bildim bileli yazar, çizer ve türlü türlü işlerde çalışırım. sanırım bu aralar bu üç sıfatıma da çok fazla uzağım. resim çizebilecek veya yazabilecek kadar dahi enerji bulamıyorum bir süredir kendimde. eh çalıştığım yere inanılmaz büyük emekler verdikten sonra asla karşılığını alamayıp çalışmadığım bir döneme girdim.

çalışmamak,,, bana çok yabancı bir sıfatken bir süredir işsizim ve tekrar çalışabilecek kadar sağlıklı bir dönemden geçmiyorum. hayatımın her evresi acıdan kaçabilmek için işe sarıldım ve sanırım bunun zararlarını yaşamaya başladım. en son yayınımda bu durumdan bahsedip iki işte çalıştığımı ve asla duranmayacağımı söylemiştim. şu an o zaman ne kadar büyük bir hata yaptığımın farkındayım. durduğum an ertelediğim her şeyin hüznü birikerek altından kalkamayacağım bir hal aldı. sanırım acımı ertlememeyi geç de olsa öğrenmeye başladım. 

aynı zamanda yazmadığım süreçte yeni yaş aldım, merhaba yirminciyaşım lütfen getirdiğin tüm sıkıntıları benden uzak tutabilir misin? yirmiliyaş tam şey gibi hissettirmiyor mu, hiçbir şey bilmiyorumuş gibi, birinin bana neyi nasıl yapmam gerektiğini ayrıntılı bir şekilde söylemesi gerekiyor. hoşgeldin yirmili yaş sancıları, büyümenin ve ellerini nereye koyacağımı bilememenin dayanılmaz acısı,,
doğum günümden konu açılmışken bi önceki yayınıma doğum günümde yorum atıp doğum günümü kutlayan anon okurr, bu teşekkür sana. kim olduğunu biliyorum, her ne kadar artık görüşmüyor olsak da sana her zaman minnettar olacağım ve senin de geçmiş doğum gününü kutluyorum, iyi ki doğmuşsun yabancı :)

biraz arada geçen zaman dilimi üzerine konuşmak istiyorum, son yayını paylaştıktan sonra mış gibi yaşamaya başladığım bir zaman dilimi yaşadım. buna sebebiyet veren en büyük olay bayılma durumumun yeniden başlaması oldu. bunun en büyük sebebi her şeyi erteleyerek sadece işlerime odaklanmamdı, her şeyi ertelemekten kastım tüm hayatımdı. annem dahil hayatımdaki kimseyle konuşmuyor sabah uyanıp ofise gidiyor saatlerce dilekçelerle adliyedeki işler ve müvekkillerle boğuşup akşamı baristalık yapıp 3 4 saat uyuduğum bir süreçten geçtim. herhangi bir duyguya hayatımda yer vermeden,,, ama üzüntülerim halıda iz bırakarak peşimden gelmeye devam etti. kendime dinlenmeyi dahi çok gördüğüm o süreçte tekrar bayılma atakları yaşamaya başladım, ansızın bir sokak ortasında, işte ve evde. işe geç kalmak üzere olduğum bir gün aceleyle evden çıkıp tramvaya bindim ve bayılmadan önce gelen o korkunç his, adım atmakta güçlük çekme ve çok da net görememe, daha önce bayılanlar elbette vardır bu hissi bilirsiniz henüz adliyeye varmamışken kendimi tramvaydan dışarı attım bir süre tramvay durağında oturup nefes alış verişlerimi düenlemeye çalıştım. o süreçte işe geç kalıyor oluşum daha büyük problemdi benim için. tekrar tramvaya bindim ve pat devamı yok. kendime geldiğimde başımda asla tanımadığım insanlar bana yardımcı olmaya çalışıyordu. ağlayarak adliyenin orda indim, annemi aradım ağlamaktan konuşamayacak haldeydim ve hala işe geç kalmış olmama üzülüyordum. o günün gecesi aralıksız saatlerce ağlayıp sabah uyanıp tekrar ağladıktan sonra sadece durmak geliyordu içimden. hiçbir şey yapmamak mümkünse bir dondur tuşuna tıklamak ve bir süreliğine durmak. sonra işe gittim, sanki hayatım dünden farklıymış her şey yolundaymış gibi. seviyormuş gibi hayatı da kendimi de. sanki hiç üzülmüyor dipte ama değilmiş gibi. mış gibi yaparak,, hatta tam anlamıyla deli taklidi yaparak herkese inanılmaz mutlu olduğumu göstermeye çalıştım, eh haliyle her rol bir gün biter,,,

yıllar yıllı burda bahsettiğim o kişiyle son defa deneme kararı aldık, son derece kötü ve hayatı bitik halde bana geldi. en yakınlarım dahil bir çok insandan sakladım hayatımda olduğunu, sanırım tekrar beni hayal kırıklığına uğratacağını söylemelerinden korktum çünkü bu gerçeği kabullenerek yardım eli uzattım ona. her şeye rağmen tekrar hayatıma almamın en büyük sebebi onu affetmem gerekiyordu. hayatıma onunla devam etme isteğinden değil kendi hayatıma devam edebilmek için onu sırtımda taşımamak içindi. tekrar kalbimi kırdı ama bu bana beklediğimden daha az hasar verdi. hatta mış gibi yapmak yerine ne yapacağımı tam anlamıyla fark etmeme sebep oldu. sabah evimden çıkarken onu hayatımdan çıkaracağıma emindim, bir mesajla bitirdim her şeyi. tekrar bir mesajla ofisten de ayrıldım. çok daha iyi hissetmeye başladım, hafiflemiştim. hayatımın sonuna kadar onu seveceğime eminken artık onu sevmediğimin farkındalığı hala garip hissettiriyor ama her zaman kalbimde istesem de kıramayacağım bir yere sahip olacak,

karmakarışık iş ve ilişki hayatımdan sonra birçok arkadaşımı hayatımdan çıkardım ve buna hala devam ediyorum. belki de yazın kendimi iş mevzusunda bu denli yorduğum için evden çıkmamalı bir süreçteyim bu aralar. sadece kendi başıma odamda oturmak ve kimseyle muhattap olmak istemediğim bir süreç,, birkaç ay önce nasıl kendimden kaçtıysam şimdi de insanlardan kaçıyorum ve tahmin ettiğimden daha iyi geliyor bu bana. sanırım gerçekten bir dondur tuşuna tıklayıp her şeyi donduruduğumu düşünerek yaşıyorum bu aralar,,
sanırım yola devam edebilmek için bir süre dinlenmem gerek

bir süredir yazmaya çok fazla uzak olduğum için neyi nasıl anlatacağımı bilemedim, daha fazla uzatmadan yayına burda son verelim, eh ne de olsa artık beraberiz

xoxo, sd.





durum güncellemesi ve bunları konuşmamız lazım

uzzzun hatta upuuuzzzun bir depresyon sürecini atlatmaya çabalamakla meşgul iken yayın atamadım.
eh, atlatabildim mi? n'olur bu konuda soru yöneltmeyin..

depresyon sürecinden çıkabilmek ve günün sonunda yalnız hissetmeyip annemin dizine uzanabileyim diye bir süre ailemin yanına gitmiş ve bir nebze de olsa toparlanıp dönmüştüm hayatıma. tabii toparlama süreci pek de iyi gitmedi ve geçmişimle , "o"nunla, olmak istediğim kişiyle hiç istemediğim halde yüzleşmem gereken bir sürece girdim. hala bu süreci olabildiğine iyi atlatabilmeye çabalamakla meşgulüm. 

ailemin yanından döndükten sonra yaşanan her şeyden uzaklaşabilmek, düşünmemek ve gece kafamı yastığa koyduğumda uyuyabilmek adına çok yordum kendimi -hala çok yoruyorum-. saatlerce çalıştım, hiç düşünmemek için üzülmemek ve özlemimi daha az hissedebilmek için acımdan durmadan kaçtım. çalıştım, daha çok çalıştım, aynı anda birden fazla işte çalıştım. ben bu süreçte acıdan hiç kaçmadığım kadar hızlı kaçtım, koştum.

durursam, yavaşlarsam ve düşünürsem acının beni çepeçevre saracağına inandım. ne kadar hızlı koşarsam koşayım, en ufak bir anda en ufak bi şeye saatlerce ağladım. yemek yediğim o bir iki dakikalık süreçte veya durakta tramvay beklerkenki süre diliminde acı bana yetişti. ne yaparsam yapayım ondan hızlı  koşamıyormuşum, bu farkındalık saatlerce ağlattı beni.

ben hiç ağlamadığım kadar ağladım. parkta, bir bankta, sokak ortasında, kaldırımda, evde, işte, tramvayda... nefes alamıyordum. 

bunu kendime itiraf etmem çok sancılı oldu ama durduğumda "o"nu çok özlüyorum. bu özlemimi adeta hissetmiş gibi yanıma geldi, öptü, sarıldı ama tekrar günün sonunda beni kimsesizliğimle teslim aldığı enkazı daha büyük bir enkaz halinde bırakıp gitti. 

kendimi "acaba o, kafamda yarattığım bir düşünce miydi?" diye sormaktan alıkoyamıyorum. ama hayır, tüm gerçekliği ve canlılığıyla yanımdaydı. bana sarılıyordu, beni koruyor acıdan uzak tutuyordu. nasıl oldu da bu hale gelebildi bir şeyler inanın bilmiyorum. ama hayat bu, 

çok kırgınım. ona, arkadaşlarıma, aileme, kendime ama en çok da bana mutluluğu ve huzuru çok gören bu hayatıma çok kırgınım. 
 
bu yayından da anlaşıldığıı üzere ben hiç olmadığım  kadar dağılmış durumdayım. son zamanlardaki kaçış yöntemim çok çok çalışmak olduğu için bu  yayını bile dilekçe ve dosyalarla boğuşurken ofiste yazıyorum. teşekkürler hayatım bana her şeyi bu  denli çok gördüğün için..


















KENDİ YASINI TUTMAK

 Tekrar uzun bir aradan sonra yayındayız dostiler,,, 

Başlıktan da anlaşıldığı üzere ben tekrar ara sıra uğradığım bu blogda mütemadiyen acı çekmekteyim. 

Uzun zamandır rahatsız olduğum ve geriye dönüp bakınca kendi yasımı tuttuğumu fark ettiğim bir çıkmazın içindeyim bir süredir. İnsanların asla değişebileceğine inanmayan ben olduğuma inandığım insanın eskiden yaptığı şeylere uzun zamandır öyle uzağım ki, o insan kafamda kurduğum bir fikir miydi diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Mütemadiyen kendi yasımı tutmaktan ne ileri gidebiliyorum ne geriye dönebiliyorum. Burada anladığınız üzere işler yolunda gitmiyor. 

Bir yayınımda andayken değişimi fark etmediğimizi ve geriye dönüp baktığımızda ne kadar da değiştiğimizi fark etmemiz üzerine bir şey yazmıştım. Şu an o yazdığım şeyin ne kadar da doğru olduğunu daha iyi anlayabiliyorum. On iki yaşında hayalleri ve geleceğe dair ümidi tükenmiş olan o küçük kız çocuğunun yaralarını sarıp dimdik hayatına devam eden, kendi hayatını sıfırdan inşa edebilmiş o kız çocuğuna imrenerek bakmaktan başka bi şey kalmadı bu aralar elimde. O zaman dilimine baktığımda o yoluna devam edebilen küçük kızı öldürmüş ve on iki yaşında ümidi kalmamış kıza geri dönüşmüş, ondan bir adım dahi olsun ileriye gidemeyip daha da gerilediğim farkındalığının sancısını çekiyorum. 

Bazen hayatım öylece devam ederken ben de içinde üzülmeye devam ederken merak ediyorum, bir filmin içinde olsaydım ve birileri beni izliyor olsaydı ne kadar üzgün olduğumu fark ederler miydi? Şu an bu sahnenin arkasında hüzünlü ve durgun bir müzik çalar mıydı? Hüzünlü filmleri izlemeyi seviyorum. Ah demek böyle bir his diyorum. Bak şimdi o karakterin etrafında da hayat akıp gidiyor ama o üzüntüsü paçalarından akarken akıntının tersine gidecek gücü bulamıyor, bak bu sana da oluyor diyorum. Akıntının içinde sürüklenecek kadar yorulmuşsun. Çamaşır asmak ve toplamak nasıl bu kadar üzücü olabilir diye soruyorum. Ne kadar üzüldüğünü anlatmak istediğin yerde seni duymadı diye biriken üzüntü tezgaha, bulaşıklara, çamaşırlara bulaşır oldu parmak uçlarımdan akıp. Üzüntülerim halıda iz bırakarak peşimden geliyor... Bu gece hani Güncel Gürsel ağladığım kadar üzülmedim diyor ya onun yerine üzüldüğüm kadar ağlayamadım diyebildiğim noktadayım.

Bu yangınlar ölmeden dinmez diye bahsettiğin şeyi artık çok daha iyi anlıyorum. Bizim için hep böyle oldu ve hep böyle olacak değil mi? bu yangınlar ölmeden dinmeyecek gibi 

Bundan birkaç yıl sonra yalnız, tüm sevdiklerimle bağım kopmuş, herkes hayatını düzene sokmuş ben kimseye bir şey fark ettirmemeye çalışıyorum. Everytime we say goodbye dinleyerek Mehmet Pişkin gibi videolu not bırakıp gidiyorum... Geleceğimi aynen bu şekil görüyorum 

Ama umutsuzluğa kapılmıyoruz değil miii? Bir gün buraya mutluluktan ölüyorummm diye yayın atacağım,,, bir günn :))

sd.



















ŞUBAT LANETİ

 Merhaba sevgili okur, 

Yıllar yılı bitmeyen şubat laneti bu yıl tekrar kendini çok kısa bi süre önce gösterdi. Tabii ki konumuz 6 şubatta yaşanmış olan deprem felaketi. Bildiğini ya da bilmediğiniz üzere geçen yıl 6 şubatta çok değer verdiğim bir arkadaşımı kaybetmiş ve bunun yasını uzunca bi süre tutmaktan alıkoyamamıştım kendimi. Bu yıl gece arkadaşımla, çok sevgili dostumun ölümü üzerine konuşuyorduk. Onu ne kadar özlediğimi ve ölümü asla kabullenemediğimi dile getirirken Maraş merkezli deprem meydana geldi. 

Endişelenmemiz gereken binlerce yakınımız, dostumuz ve hatta ailemiz vardı. Depremin yaşandığı ilk andan beri kalbimde büyük bir sızı ile hayatıma devam etmeye çalışıyorum. Bu kadar ölümle, yasla, hüzünle ve adaletsizlikle nasıl yaşanır inanın bilmiyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum ki kahbettiğimiz kardeşlerimiz depremden değil tedbirsizlikten, geç gelen yardımdan ve soğuktan vefat etti. (Hepsi ışıklar içinde uyusun.) Ben bu gerçekle hayatıma devam etmekte zorlanırken bunun sorumluları gece kafalarını yastığa koyduklarında nasıl rahat uyuyabiliyor?

Ne demişti zamanında Nazım Hikmet? "Güneşli günler göreceğiz" Gerçekten görebilecek miyiz? Hepimiz umudumuzun kırıldığı "o" yerdeyiz. 

Bunca şey yetmezmiş gibi, bunca yanlış kararla binlerce insanın canına mâl olmamışlar gibi bir de yanlış kararlar almaya devam ederek eğitim hakkımız elimizden alındı. Daha kötü ne yapılabilir, derken hep daha kötülerini yapıyor oluşları beni hayretler içinde bırakıyor. 

Şu an binlerce insan gibi yasta, işsiz ve okulsuzum. Umarım buna kısa bir süre sonra "evsiz"im nidası da eklenmez.

Umarım bu süreci olabildiğince az hasarla atlatabiliriz. Olabildiğince az hasarla atlatabilmemiz mümkün ise tabii! Hepimize geçmiş olsun,,

Ama ben günün sonunda ne olursa olsun bi şeyleri değiştirebileceğimize dair umutla uyuyup buna enerjim var bi şekilde uyanmak istiyorum.

Biz tekrar kendi omuzlarımızı pat-patlıyoruz..


















ZORLUKLAR HAYATIN SÜSÜDÜR /2022'ye veda

 iki üç kişilik değerli okur kitlem merhaba, 

inanılmaz gergin olduğum ve koşuşturmalarla dolu bir dönemden geçiyorum tekrar bu yüzden 22 veda yayını atmaya fırsatım olmamıştı. şu an da pek vaktimin olduğu söylenemez malum hukuk fakültesi ve vize haftasının ortasından sesleniyorum sizlere. 

bir yıl önce yeni yıl yayınıyla upuzuuun bir aranın ardından size seslenmiştim buradan, şimdi gelin sema'nın 2022'sine beraber bir yolculuğa çıkalım. 

hayatımın en karmaşık ve en fazla acıyı hissettiğim yılıydı. geçen yıl ocak ayında vizelerle boğuşurken hukuk fakültesinin ciddiyetinin farkına ilk defa varmıştım ve olmak istediğim konum bu mu emin olamamaya başladığım sancılı bir süreçten geçmiştim. şu an hala "evet, olmak istediğim konum bu bölümden mezun olmak" cümlesini kurabiliyor muyum, sanırım buna net bir cevap veremeyeceğim. sadece şunu söyleyebilirim ki hayalimi gerçekleştirmeme en fazla yardımcı olabilecek bölümde bulunduğum için bu konudaki umutsuzluğumu yok edebildim. 

bildiğiniz veya bilmediğiniz üzere çok değer verdiğim bir arkadaşımı çok acı bir şekilde aniden kaybettim. hala atlatabildiğim bir şey değil bu durum ama insanız ve hayatımızdaki tek gerçeklik de ölüm.. sanırım hayatımın hiçbir evresi bir insanın aniden bu dünya üzerinden kaybolup ona asla ulaşamayacağım bir yerde olacağı gerçekliğini kabullenemeyeceğim. durduğum zaman seni çok özlüyorum ve hayatımdaki en büyük pişmanlığım fırsatım varken seninle vedalaşamamış olmak. hayatımı kurtardığın, yanımda olmaya çalıştığın ve hayatımda hala var olduğunu hissedebildiğim için sana minnettarım. beni bu şekilde bırakıp gittiğin için sana başlarda çok kızgındım çünkü seni çok özlüyordum. sana verdiğim sözü tutmakta yer yer zorlansam da hala sözümü tutuyorum. umarım gittiğin yerde aradığın huzuru bulabilmişsindir. ışıklar içinde uyu,, ama insanız ve bir gün hepimizin sonu bu olacak değil mi? 

hayatımın her evresi acısını asla yeterince yaşamayıp hep acısını yaşamayı erteleyen biri oldum. bunun zararlarıyla en çok bu yıl karşılaştım. uzunca bi süre biriktirdiğim her acının daha ağır bir şekilde gün yüzüne çıkmasının ağırlığı altında yaşamaya çalıştım. bu süreçte tekrar antidepresana başladım ve asla ummadığım insanlar bana asla tahmin etmeyeceğim ölçüde yardımcı olmaya başladılar. başta nur ve halit olmak üzere bu süreçte yanımda olan ve hala yanımda olup elimden tutmaya çalışan çok sevdiğim arkadaşlarıma asla yüzlerine karşı bu konuda teşekkür etmesem de yanımda oldukları için onlara ne kadar minnettar olduğumu belirtmem gerekiyor buradan. 

sanırım bu yıl öğrendiğim en önemli şey bana uzatılan yardım elini tutmam gerektiği gerçeğiydi. hala insanlardan yardım isteyebilecek kadar bu konuyu aşamasam da bu kadarını bile başarmak benim için çok değerli. 

bu yıl her geçen yıl olduğu gibi tekrar hayatıma dahil olan yeni insanlar oldu ve hayatımın sonuna kadar hayatımda bulunmasını çok istediğim insanlarla yollarımızı ayırmak mecburiyetinde kaldık. ama hayatımdan çıkan birinin çıkışı beni çoğu şeyden daha fazla etkiledi. onun arkadaşlığını çok özlüyorum ama ne olursa olsun birbirimize hala değer verdiğimize inanıyorum. şu an buralarda mısın bilmiyorum ama seni çok seviyorum hayadımın anlamı umarım iyisindir. zamanında güzel bir anekdot geçmişti "yürümekte olduğun yol yalnızca senin yolun. yola dahil olanlar olacak, yolda eksilenler olacak.." hayatıma girip şu an hayatımda bulunmayan insanlarla nasıl yollarımızı ayırdığımıza odaklanmak yerine hayatıma kattıkları güzelliklerle hatırlamanın daha az yorucu olacağını söylemişti psikoloğum bir konuşmamızda. ve şu an bunu tamamıyla olmasa da başarabilmenin mutluluğunu yaşıyorum. 

benim 2022'm çok yağmurluydu ama zorluklar hayatın süsüdür. sevgili okurlarım zamanında güneşli günler göreceğiz demiştik ve bu yağmurlardan sonra en güzel güneşli günleri bir gün göreceğimize inanmak istiyorum. zor zamanlar olur, nasıl çıkarsan omurgan ona göre şekillenir biliyorum. hepimizin sırtlarımızdaki kambur bundan mütevellit. kamburlarımızı gizlemek yerine bizi onunla kabullenecek insanlar hayatımıza dahil olunca daha kolay atlatılıyormuş her şey, bunu her unuttuğumuzda hatırlatmamız gerekiyor kendimize. ve sevginin iyileştirici gücüne inanın.  

geçen yılki yayınımda yazdığım şeyden pek de uzak bir yerde değilim aslında.  "2021'de çok çalıştım, çok yoruldum, lanetimin varlığını her saniye hissettim, çok güzel insanlar girdi hayatıma, çok sevdiğimi düşündüğüm ve hayatımın her anında yanımda olacağına inandığım insanlarla asla konuşamayacak hale geldik ve bu beni sandığımdan çok daha az etkiledi. Çok sevdim, asla tahmin bile edemeyeceğim kadar çok hem de, sevildiğime inanıp sevilmeyişimle yüzleştim. Dönüp baktığımda ben bu yıl tahmin edemeyeceğim kadar çok büyüdüm. Buradan sayın 2021'e çok teşekkür ediyorum, her an düşmeme neden olsa da düştüğüm yerden çok daha sağlam bi' şekilde kalkmayı öğrettiği için" 

yazmak istediğim şeyleri toparlayamadım kafamda aklım şu an derslerde olduğu için umarım düzgün ifade edebilmişimdir kendimi. dilek çemberine geçelimm.

2023'te yaralarımızı daha da iyileştirip kendimizi daha geliştirebilmeyi diliyorum hepimiz için. benim için çok stresli birkaç olayın güzel sonuçlanmasını diliyorum. umarım bu yıl da çuvalımıza bi şeyler ekleyebiliriz. çok sevip çok sevildiğimiz bir yıl  olması dileğiyle,,,

sd.


  












düşler vadisi

 biz böyleyiz, 7 nesildir duvardaki çatlaklardan hayalet bekleriz. baktım hayaletin geleceği yok, tuttum genişlettim çatlağı. 

düşler vadisinde uyandım. burada olmayı seçtim. oysa bu vadi bana yalnızlıktan başka bir şey vaad etmedi. 

biliyorum, bütün insanlar yalnızdır. ve biliyorum, bütün insanlar kendi içinde kalabalıktır. 

babam söylemişti (ya da ben onun söylemesini isterdim) "güzel kızım, iç seslerinin resmini yapanlara vaad edilen kendi içinde kaybolmaktır. kaybolma". diye. 

bu vadide yalana yer yok, babamın bana söylemesini istediğim şeyleri kelimeleri de değiştirerek söylüyorum. nasıl olsa bu vadide değil ve beni düzeltmek için buralara uzanmaz kolları.

bir şey anlatmaya da ihtiyaç yok burada. kelimeler yok, cümleler devrik. 

zaten ben şimdiye dek ne anlatsam anlamının tersine bir istikamette sürüklendi, kayboldu. kimse anlaması gerekeni anlamadı. belki de ben içimde kopan fırtınalardan anlatamadım. 

artık bir önemi yok. 

işte bak. insan bir nefeste var ediyor istediğini. 

tuttum duvardaki çatlaktan kendime anlam yaptım. babamın kollarının uzanamayacağı bir vadi yaptım. bu gerçeklikte onun yokluğu benim seçimim oldu. yine de mutlu olamadım. bu beni daha da uzağa savurdu.

önce biraz susacağım,  küçük çatlağımı bulup on iki yaşındaki beni kendi gerçekliğimde uyandıracağım. sonra da tekrar tekrar zarar görmesin diye üstünü sıvayla kapatacağım. 

bu vadide hapsolmaktan korkma küçüğüm. dışarda işler yolunda hiçbir zaman gitmedi. ve gidecek gibi de değil. seni kendi gerçekliğimde koruyacağım .








YİNE YAZI BEKLERİZ

 merhaba sevgili okurum, bu başlık için başka bir yayını yarısına kadar hazırlamıştım ve belki de bu blogdaki tek huzurlu hissetmem üzerine yazdığım yayındı. tamamlayamadığım için yayınlayamadığım o yazıda bahsedilen mevsim olan yaza vedaydı. ama şimdi güneşim doğmamak üzere battığı için soyut anlamda bir yazdan bahsediyorum. zamanında biri benden sonraki dönem için ve artık uzun zamandır aydın olan gökyüzüm ışığını karartıyor demişti. sanırım benim gökyüzüm kaçıncı ışığını karartışı bilmesem de ışığını uzun bir süre tekrar aydınlanmamak üzere tekrar kararttı. 

bundan çok değil birkaç hafta öncesine kadar hayatımı büyük ölçüde toparlamanın verdiği huzurla yaşıyordum. ta ki birkaç gün öncesine kadar. kendinizi hiç ne yapmanızı bilmediğiniz bir çaresizlik içinde hissettiniz mi? illa ki bu dönemden geçenleriniz olmuştur, ben de hayatımın tam da o dönemindeyim ve ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok. bu yayını neden yazıyorum inanın ona dair de hiçbir fikrim yok. sanırım sadece yazmaya ihtiyacım var. sadece şunu söylemek istiyorum, mutsuzluktan ölünebilseydi tam şu saniye bu yazıyı yazdığım kafede ölebilirim. ama maalesef mutsuzluktan ölünmüyor ve günün sonunda hüznümüzle yapayalnız kalıyoruz. 

şu an neden bu kadar üzgün olduğumun sebebini merak edenleriniz olabilir. inanın somut bir olay söyleyemem. sadece devam edecek gücü bulmakta inanılmaz zorlanıyorum. koskoca dünyada kimsesiz hissetmenin sancısıyla kafayı yemek üzereyim, belki de yemişimdir. kim bilir?

kısa bir süre önce kalbimde istesem de kıramayacağım bir yere sahip olan benim için inanılmaz özel ve değerli kişiyle belki de hayatımın en yıkıcı vedalarından birini yaşadım. vedalardan her zaman nefret ettim ben, birini ardında bırakıp gitmenin ağırlığı yetmezmiş gibi bir daha asla aynı konumda ve aynı kişiler olarak birbirimizin hayatında olamayacağımızı bilmenin sancısı altında eziliyorum. belki de bir şiirin dizesinde denk geliriz? hatırlatın bir ara vedalara dair bir yayın hazırlayayım. kendimi övebileceğim en acı konu vedaların her türlüsünü çok acı bir şekilde yaşamış olmam. ama üzülmüyoruz değil mi dostiler, bu son vedamız sayılmaz. 

eh biraz da hatalardan bahsedelim, hata yapmayın arkadaşlar. hatasız kul olmaz derler ya n'olur hatasız kul olmaya çalışın. bu yaşıma kadar bir şey öğrendiysem o da hataların bedelinin inanılmaz ağır oluşudur. kendiniz yapıyorsunuz ve sonucuna da kendiniz katlanmak zorundasınız. insanlar vicdanlarını başkalarını suçlayarak rahatlatır ama hata yapan siz olunca başkasını suçlasanız da içten içe kahroluyorsunuz. hatalarımızın bedelini bu kadar ağır ödemeseydik keşke, inanın bunu hepimiz için diliyorum. yaptığım hata hayatımın büyük bir kısmını kaybetmeme yol açtı. ne diyebiliriz ki,

eh biraz da gerçekten yaza veda edip yayını bitirmek istiyorum, hala maalesef hayattayım güncelleme yayınıydı bu.

soğuk bir ekim akşamında en sevdiğim aya ve mevsime veda ediyorum, dışarıda yağan yağmur eşliğinde. sanırım büyüdükçe yağışlı havalara olan sevdam azaldı ve beni yormaya başladığını fark ettim. içinizden lütfen sen de her şeye yorulmaya başlamışsın he, demeyiniz. bazılarımız inanılmaz yaşlanmış hissediyor olabilir.

yaz ayının canlılığı, soğuk bira eşliğinde sohbetleri, balkon muhabbetleri ve normale oranla daha az çalışma hayatım yazın bitmesiyle son buldu. eskişehir'de yaşadığım için asla sonbaharı yaşayamadan aniden kışın kasvetli havasını hissetmeye başladım. oysa ben her zaman herhangi bir baharın herhangi bir cuma akşamına özlem duyarım.

bu bir iki ay boyunca alıştığım her şeyi geride bırakıp sıfırdan başlamaya çalışmamın yorgunluğunu yaşadım, sıfırdan olmasa da sıfıra yakın bir yerde yeniden başladım. daha doğrusu sıfıra yakın bir yerde yeniden başladığımı sandım ama ben aynı yerden devam ediyormuşum. zaten benim hayatım hep ne yaparsam yapayım sıfıra yakın  oluyor. başka bir üniversitede yeni eğitim yılım başladı ve gözümü korkuttuğunu maalesef gizlemeye çalışıyorum. ama ne olursa olsun bunu da halledeğim, çünkü ben hep halletmek zorunda bırakıldım.

her yayınımda konu illa ki bi yerde çok çalışmama çıkardı fakat şu an çalışmıyorum. hemen şu saniye çalışmaya başlamam gerekiyor ama ben kendimde ne o gücü ne de enerjiyi bulamıyorum. merhaba türkiyede yaşayan işsiz bir öğrenci olmak,, veyaa sadece merhaba türkiyede yaşayan herhangi bir insan olmak. 

sinirlerim tekrar bozulduğu için dilek çemberini yazıp sonlandırma kararı aldım bu yayını. ve işte dilek çemberi,

içimizdeki sıkıntılardan kurtulup akademik anlamda ilerleyebileceğimiz, benim gibi okurken çalışmak zorunda kalanlar için de bizi daha az yıpratıp yoracak bir işte çalışabildiğimiz bir dönem olur umarım hepimiz için. dua etmeyi bilen biri olmadığım için hepimiz adına şiirler okuyacağım. 

yine yazı bekliyoruz,

https://open.spotify.com/track/1x75INH7D1FdcbGkKvmkF7?si=2396e29b34a74b23

sd.








18'den 19'a

Bu sefer yayını19 yaşındaki Sema'ya ithafen yazıyorum,

Bundan birkaç yıl önce doğum günümde "büyümenin ve ellerimi nereye koyacağımı bilememenin ağırlığını yaşıyorum" demiştim. Zamanın biz istemsek de inatla geçiyor oluşunun ve büyümenin üzerimize yüklediği ekstra sorumlulukların ağırlığı altında hala ayakta durmaya çalışıyorum. 
Benim 18'im çok yağmurluydu, bazen kaçtım ıslanmaktan bazen de keyifle yürüdüm yağan yağmurun altında. Somut olaylar üzerinde durmak istiyorum, onsekizinci yaşıma çocukluğumdan beri içten içe hep okumayı arzuladığım bölümü kazanarak girdim. Okurken bölümün ciddiliği ve zorluğu altında eziliyormuşum gibi hissettim. Bambaşka bir şehirde bambaşka insanlarla beraber yaşamaya başladım, yapayalnız kimsesiz ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kadın olarak.. Sanırım kaç yaşında olursam olayım kadın olduğum için çalıştığım yerlerde mobbinge veya tacize uğrayacağım gerçeğiyle belki de benim için en ağır şekliyle bir daha yüzleştim. 
Hayatımın büyük bir evresini kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü ve bağımsız bir kadın olmaya çabalayarak geçirdim ve bunu tam olarak kendi istediğim gibi olmasa da büyük oranda başarabildiğimin en çok bu yıl farkına vardım. 
Bu yıl hayatıma uygulamaya çalıştığım "yürümekte olduğun yol yalnızca senin yolun. yola dahil olanlar olacak yolda eksilenler olacak ama yolun sonunda sadece sen varsın." sözünün doğruluğunu acı da olsa tam anlamıyla kabullenmeye başladım. Asla hayatımdan çıkacağına inanmadığım ve çok değer verdiğim insanlarla yollarımızı ayırmanın ne kadar kolay olduğunu daha da derinden hissettim. Aynı zamanda çok fazla insan tanıdım, çok değerli ve özel anlar yaşamama sebebiyet verdiler. 
Bu yıl beni en çok yıpratan şey insan ilişkileri oldu. Kendimi asla açıkça ifade etmeyip yanımda olmadıkları için onlara kızdım, sonra dönüp kendime kızdım. Sanırım ne kadar büyük problemim olursa olsun değer verdiğim birinin parmağı kanasa yanında olmaya çalıştığım için aynısını bekleyerek bencillik yaptım. Ama kabullenmem gereken bi şey vardı ki kimse benden her konuda koşulsuz yardımlarına koşmamı beklememişti, ben kendim yapmıştım. 
Büyümenin ne kadar yıpratıcı olabileceğinin en fazla bu yıl farkına vardım ben ama artık büyüdüğümü kabullenmemin zamanı geldi sanırım. Ama sanırım artık dokuz yaşında sokakta bir başına ağlayan kızdan çok daha fazlası olduğumu kabullenebildim. 
İçimde var etmeye çalıştığım biri vardı. Doğru kelime sevmek değil, sadece kendi derinliğimde onu da görmek istediğim biri. Yaşadığım çok ağır olaylar sonunda bunu da artık yapmamam gerektiğini fark ettim. Benim için her ne kadar acı ve zor olsa da içimde sonsuza kadar tutamayacağımı anlayıp bu durumu sonlandırdım. Büyük ölçüde başarılı olduğum için bu konuda inanılmaz huzurlu hissediyorum. 
Bahsetmeden geçemeyeceğim biri girdi bu yıl hayatıma şans eseri. Her ne kadar şu an bana kırgın olduğunun farkında olsam da her zaman desteğini kalbimin en özel yerinde hissettirdi bana, hala yaptığı gibi. Sanırım bu yılki en büyük şansım onunla hayatımızın kesişmesi oldu. Sevgisinin ağırlığı altında eziliyormuşum gibi hissettim. Birinin beni gerçekten koşulsuz sevebileceğini fark ettirdi bana. Tüm kalbimle minnettarım ona. Şu an bu yazıyı okuyor mu bilmiyorum ama okuyacağını ve bu bölümün ona özel olduğunu anlayacağını  biliyorum. Birkaç gün sonra onun doğum günü ve bu konuda şunu söylemek istiyorum, '24 yaş için sana ilk tanıştığımızda söylediğim şeyi lütfen unut ve doğum gününden bir gün önce senin hakkında kötü bi haber almayayım. Senden tek istediğim şey bu. Varlığın için, yanımda olduğun ve beni desteklediğin için teşekkürler. Şimdiden doğum günün kutlu olsun, umarım gözlerin ışıltısını hiç yitirmez yabancı :)'
Üzülmemin güçsüzlük olmadığını, döktüğüm her damla yaşın ne kadar kıymetli olduğunu ve onlardan kaçmamam gerektiğini öğrendim. Affetmeyi öğrendim ve gerçekten hayatımdaki herkesi affettim. Çok  hata yaptım, çok da üzüldüm onlar yüzünden. Ama sanırım sadece kendimi affedemedim henüz,
Teşekkürler 18. yaşım, düştüğüm yerden daha güçlü ayağı kalkmayı öğrettiğin, beni daha da büyüttüğün için..

Gelin şimdi de 19. yaşıma birlikte seslenelim,

Sevgili 19. yaşım, hayatımın en stresli döneminde ondokuzuncu yaş günümü kutluyorum. Yolumu istediğim gibi çizebilmeme vesile olmanı diliyorum senden. Daha güzel tecrübeler kazanacağım işler, dostluklar ve başarılara yaklaştırmanı umuyorum. Çabalarımın meyvelerini toparlayabileceğim bir yıl diliyorum. Daha çok sevgiyle, huzurlu anlarla dolu olsun ondokuzuncu yaşım. Hayatımın yeni bir evresine geçiyorum, umarım kendimi affedebileceğim bir yıl olur.
Sakinleşip yavaşlamam dileğiyle

sd,


























İNSAN ANLATAMADIĞINDA ÖLEBİLİR

Sevgili okur, merhaba

Nereden, nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum ama ben tekrar yazmaya sığınıyorum. Elimde sigaram fonda beni kahreden şarkılar eşliğinde ben anlatamadığım, anlaşılamadığım için tekrar boşluğa yazıyorum. 

Hayatımın her an'ı çabaladım, çok çalıştım ama günün sonunda yorgun ve başaramamamla sigaramı içip tekrar denemek için umudumu yeşertmeye çalıştım. Ama hayatımızda umudumuzu yeşertemeyeceğimiz anlar da vardır ve ben o evreye sıkışmış durumdayım. Zaten benim her yazım çok çalışıp olduramamaya, kimsesizliğime ve her an çalışmak zorunda oluşumla sonlanıyor. 

Bugün benim tamamiyle patlama günümdü. Bir yerde okumuştum "alakasız yerlerde aniden ağlamaya başlayan kişilerin çektiği acı" ile alakalıydı, tam hatırlayamıyorum cümleyi. Aylardır ev bakıyorum ve asla tutamıyorum hep bir problem çıkıyor. Bugün tekrar istediğim gibi ev bulmanın heyecanıyla emlakçıyı aradım, her şeyde anlaştık. Tekrar defalarca aramama rağmen dönüş alamadım ve aniden evin tutulduğunu gördüm. Nedendir bilinmez ama ben ev problemimi çözersem tekrar diğer problemleri çözebilmek için gücümü toparlayabileceğime inandım ve ağlamaya başladım. Asla dilediği gibi ağlamayan veya ağlayamayan ben bugün memleketimin her yerinde ağladım. Sonra kendimi daha kötü hissettim arkadaşlarımın önünde ağlayıp onların da modunu düşürdüğüm için. Eve gelip buna biraz daha ağladım. İnsan arkadaşlarının önünde ağladığı için eve gelip tekrar ağlamamalıydı bence.

İnsanlara sebebin o evi tutamamak olmadığını anlatamadım, buna daha çok üzüldüm. Sanırım hayatıma yanlışlıkla dahil olan insanlar dahi herkes için bu hayatı düşmeye çekinmeyeceği bir yere çevirmeye çalışıp kimsenin bunu beni için yapmayı denemeyişi daha üzdü beni. Kendimi hiç bugün olduğu kadar kimsesiz ve çaresiz hissetmemiştim. Ama ben hep kendim hallettim, tek başıma halletmek zorunda bırakıldım diye omzumu pat-patlamaya çalışıyorum gözyaşlarım eşliğinde. 

Bugün yanımdaki kalabalığın içinde en tahmin edemeyeceğim insan benim için daha endişeliydi. Ya da daha fazla acıdı bana bilmiyorum. Uzun zamandır birinin gerçekten problemimi dinlemek için benimle konuşmasına ihtiyacım vardı. Bahsettiğim kişi beni kalabalıktan sıyırıp karşısına alıp samimi bir şekilde anlatmamı bekledi ve ben dolu gözlerimle cümle bile kuramadım. 

Çabaladığım her şeyin sonuçsuz kalmasını, hep yeniden çabalamanın ne kadar yorduğunu, bir başıma oluşumu ve artık hiçbir şeyi dilediğim gibi olduramamanın yüküne dayanamadığımı kime nasıl anlatabilirim inanın bilmiyorum. 

Aile, iş, okul ve arkadaşlık çemberlerimin içinin bomboş oluşu gerçeği suratıma bir tokat gibi yapıştı. Yalnızca 18 yaşımdayım, bu kadar yorulmam için çok erken bir yaş gibi gelebilir herkese. Ama tek bir adım atabileceğime dair inancım kalmadı. Şu an hala gözyaşlarımı dindiremediğim için buğulu görüyorum ekranı, neyi nasıl ve neden yazdığımı ben de anlamlandıramıyorum. 

Bazı şeylerin benim, bizim, sizin için daha kolay olabilmesini çok isterdim ama Türkiye'de yaşıyoruz ve her gün birkaç yıl daha yaşlanmış bir şekilde başımızı yastığa koyuyoruz. Ne zaman aydınlığa çıkarız bilmiyorum. Ama aydın olan gökyüzünün bizi gibiler için ışığını çoktan kararttığının farkındayım. Umut aşılamaya çalışıp bunlar da geçecek diyebilmeyi çok isterdim, kendim de dahil herkese. Ama bunların daha zorlarıyla karşılaşacağımız için geçeceğini acı da olsa kabullendim. 

Çok kısa bir süre sonra onsekizinci yaşımı tamamlayacak olmama rağmen kendimi bir gün bile dilediğim gibi genç hissedemedim. Ama hayat budur,

Tekrar gün doğacak, bir dize vardı ya "her sabah ödümü koparıyor bu dünya" diyordu. Bende çarpıntı yapıyor bu dünya, dönüyor ya belki ondandır. "Dünya, yalvarırım bizi kendine bulaştırma" diyeceğim bu sabah kendisine. Belki dinler, kim bilir?

Ama siz lütfen hayata karşı umudunuzu kaybetmemeye çalışın ve anlatın. "İnsan anlatamadığında  ölür" diyorlardı. Ciddiye alın bu sözü.

Yalnız ve kimsesiz hisseden, evini bulamayan, anlatacak gücü kalmamış ve umudunu yeşertemeyenleri kucaklıyorum tekrar, biz de bir gün maviliklere ulaşacağız. 

sd. 















MEHMET PİŞKİN ANISINA'

   Merhaba yolu şans eseri buraya düşmüş sevgili okurum, benim için değerli bir arkadaşımla geçen gün intihar üzerine konuşurken aklıma Mehmet Pişkin geldi ve onun anısına yazmak istedim.
   Mehmet Pişkin,,
Şarap içerken Ella eşliğinde kendini asan, aşkla yaşayın çok güzel olsun hayatınız diyen incelikli insan... İntihar videosuna ilk denk geldiğimde duvara toslamışım gibi hissetmiştim, melankolik halim çok küçük yaşlarımdan süregelen bir  durum olduğundan bayağı etkilenmiştim. Kim olduğu hakkında veya ne yaşadığı hakkında hiçbirimiz pek fazla şey bilmiyoruz. Videoyu ilk açtığımda bu adamın konuşması, bakışları, ses tonu bütün varlığıyla yaşamayı hak ettiğini düşündüm. Koşup sarılma isteği uyandıran bir samimiyet ve sıcaklık vardı Mehmet Pişkin'de.
   İntihar videosundaki "İnce bir insan olmak benim için çok önemliydi fakat artık takatim kalmadı, başa çıkmakta zayıf kalmışım ve kendimi toparlamakta zorlanıyorum. O konuda ışığımı kaybettim." kısmıyla beni benden alıp duvara çarpmıştı, ne kadar yerinde bir tabir emin değilim ama dünya hassas kalpler için cehennemdir sözünün vücut bulmuş hali denebilecek biriydi.
   Mehmet Pişkin'in belki de bir çoğumuzun ruhuna bu denli dokunmasının sebebi hepimizin dönem dönem onun gibi hissetmesi ve bu kısır döngüyü kıramamamızdır. Belki de şu an bu yazıyı okuyanlar arasında başarısız intihar  denemeleri olanlarımız bile vardır, hepimize yaşamın ağır geldiği bir dönem illa ki olmuştur. Ben de bir önceki yayından anlaşıldığı üzere bu aralar o dönemdeyim ve bu döngüyü kırmakta zorlanmaya başladığımı hissediyorum. Sabah uyanmak için bi sebebimizin veya motivasyonumuzun olmadığı dönemler olur ya, o döneme hapsolmuş gibi hissediyorum. Kendim için çıkış yolları arıyorum, her ne kadar intiharı acizlik veya başka bir  şey olarak görmesem de bu şekilde pes etmek istemiyorum. Her zaman dediğim gibi, gidecek bir yer yok ama bir yere varmamız lazım diyerek kendi omuzlarımızı pat-patlamalıyız sanırım. 
    Ben tekrar konudan inanılmaz sapıyorum ama yazma konusundaki gevezeliğime verip beni böyle kabul etmelisiniz..... 
   Mehmet Pişkin bence hepimize Ella şarkılarını hediye edip gitti. Tabii onu tanıdığım andan itibaren benim için kendini ve sözlerini sonsuza kadar bir şarkının içine hapsetti. Dini inancım olmadığı için şu an nerde olduğu hakkında fikir üretemesem de umarım anlaşıldığını düşündüğü, dilediğince aşklar yaşadığı ve huzurlu hissedip kısır döngüyü kırabildiği bir yerdedir. Işıklar içinde uyusun. 
   Umarım bu duyguları şu an hisseden herkesin hayatı Ella şarkıları gibi güzel, derin ve sakin geçer.
 Yayına ev'ry time we say goodbye ile son veriyorum, Mehmet Pişkin'e yakışır bir şekilde. Aşkla yaşayalım,,,

sd.


















ÖLMEYE YATMAK

       

           Merhaba, bugün biraz hüzünlüyüm. Benim gibi hissedip de şans eseri bu yayını okuyan okurum, bu yazı hepimiz için.

   Her geçen gün kendimi daha yalnız ve kimsesiz hissettiğimi fark ettim. Önceden bunu hissettiğimde yanındayken hayatımın en huzurlu anlarını yaşadığım ve şu an aynı sokaktan geçsek birbirimize bakamayacak duruma geldiğim kişi bana sarılırdı ve kimsesiz olmadığımı fark ederdim. Sonra o kişi gitti, koca dünyada sadece ben varmışım gibi hissettim. En son Diyarbakır'a döndüğümde ilk kez sevildiğimi sandığım ve sevilmediğimi fark ettiğim yere geldim seneler sonra. Dünya değil hayal kırıklığı müzesi,,

   Uzun zamandır gece kafamı yastığa koyduğumda sabah uyanmak için bir sebep bulamıyorum, başlıktan da anlaşılabileceği gibi ölmeye yatıyormuşum gibi hissediyorum. Herhangi bir şeyi yapmak için ne enerjim kalmış ne de hevesim, bu döngüyü kıramıyorum. Bu döngüye ek ağlamaktan nefret eden ve asla tam anlamıyla istediği gibi ağlayamayan ben, yaşadığım en küçük olaylarda bile gözümün dolmasına engel olamıyorum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum ama ben o kişiyi kaybettiğim andan itibaren neye üzülsem aynı acıya ağlıyorum, ne zaman bitecek?

   Hayatımın her evresi "dünyayı" kurtarabileceğime inanan ben daha sonrasında "dünyayı kurtaramadık bari kendimizi kurtaralım" cümlesine tutunarak kendim için doğru ve iyi olanı yapmaya çalıştım. Ama sanırım bunda da başarısız oldum. Kendimi inanılmaz başarısız hissettiğim bir dönemden geçiyorum, bu her konu için geçerli şu an. Yaptığım iş, akademik hayatım, bambaşka bir şehirde tek başıma yaşamaya çalışıp ayakta durmaya çabalamak beni son derece yormaya başladı. Ama bilmiyorum, ben kolay pes edecek veya bi' şeyleri başaramıyorum diyebilecek biri değildim. Şu an içinde bulunduğum durum ve ruh hali kendime olan güvenimi kırıyor. 

   Bugün bir insanın 18. yaşının normalde nasıl olması gerektiğini düşünmekten alıkoyamadım kendimi, müşterilere kahve demlerken. 18. yaşımı doldurmak üzereyim ve bir an bile istediğim huzura ve mutluluğa erişemedim. Ne kadar çabalarsam çabalayayım hiçbir şeyi dilediğim gibi olduramadım. Hep çalıştım, hep çalışıyorum, hep yorgun ve uykusuzum. Bu yazıyı sabah derse akşam da işe gidip gecesi finallere çalıştığım günlerden birinde hayata karşı umudum son derece kırılmış bir halde yazıyorum. Hayata karşı çok fazla yorulmuş hissediyorum. Çabalamaktan, hayatımdaki hiçbir şeyi yoluna koyamamaktan, çalışmaktan, sözde hayatımın en güzel yıllarını dilediğim gibi yaşayamamaktan, ekonomik kaygılardan, gelecekte ne yapacağım endişesinden, sevilmemekten ve sırtımı kimseye yaslayamamaktan....

   Biliyorum, şu an benim gibi hisseden yüzlerce insan var. Bir dilek hakkım olsa hepimiz için bu durumu değiştirebilmeyi dilerdim. Alaaddin'in lambasına erişemedim henüz ama hayatımdaki insanların benim gibi hissetmemesi için elimden gelenden bile fazlasını yaptım, yapmaya devam ediyorum. Hep hallederim dedim hepsine, benden yardım dahi istemeseler bile. Ama onlar da biliyordu hallederim çünkü ben hep halletmek zorunda kaldım. Keşke kendi hayatımdaki problemleri, nefes alamıyormuş gibi hissettiren şeyleri de halledebileceğime inancım kalsaydı. 

    Çok değerli arkadaşım Gami'nin bana her zaman dediği "senin de yardıma ihtiyacın var, insanlardan yardım istemekten çekinme" cümlesini keşke hayatıma dahil edebilseydim.. (yeriş gelmişken canım gami, seni çok fazla seviyorum) Ama yardım istemeye normalde olduğumdan bile daha uzağım. 

   Keşke bir kere de bana üzülme hallederiz denseydi, en güzel köşe bana ayrılsa yanımda durulsaydı. Bunu tüm kalbimle isterdim ama ben her zaman kapının yanına oturuldum, her yerde eğreti durdum. Kendimi hiç bu kadar umutsuz ve çaresiz hissetmemiştim. Çok iç dökmeli karışık bir yayın oldu, kelimeleri burada toparlayamadığım gibi düşüncelerimi de zihnimde toparlayamıyorum. Ne zaman bitecek? 

   Tüm kışı bu soğuklar sanki bizi bi şeylere kavuşturacak gazıyla bitirmeye çalıştım ama bahar geldi ve ne yazık ki avuntular yoz... 

sd, 


   






HAYAT EVİ ARAMAKTAN İBARETTİR

   Merhaba sevgili okurum, kısa bir süre önce vefat haberini aldığım arkadaşım aklıma geldi tekrar. Bu konuda konuşmak istedim. 

   Evde olmak, eve varmak, eve ulaşmaya çalışmak, evi aramak. Bir gün çok bilge bir insan olacağımı ve tüm bu sorunlara cevap bulacağımı ümit ediyorum sürekli. Bana göre 'evim neresi?' sorusu bu dünyadaki en önemli sorundur bence, bugün hayata gözlerini yuman arkadaşımız gibi bu soruya cevap bulamayıp bize veda eden tüm insanlığa  'every time we say goodbye' şarkısını armağan ediyorum, Mehmet Pişkin'i de anarak. 

   Ben yıllarca kendi odamda evimin neresi olduğunu düşündüm, daha iyi bir tabirle yaşadığım duvarlar arasında bir gün evimi bulduğum anı düşledim. Bu yazı evini ararken umutsuzluğa kapılanlara gelsin, hatta bu yazı okuyan herkese gelsin. 

  Bize "ev" kavramı "yaşanan yer" olarak öğretildi. Ben ev kavramına fazla anlam yükleyenlerdenim. Bence ev, ait olunan daha doğrusu kendimizi ait hissettiğimiz yerdir. Ben çok kısa bi' süre öncesine kadar hayatımda bulunan birini evim konumuna getirmiş ve  ev-imi bulmanın heyecanını yaşamıştım. O kişiyi kaybedince evim başıma yıkılmış gibi hissetmiştim. Yaşadığım çok küçük bir olayla insanlara bu kadar anlam yüklememem gerektiğini fark ettim. 

  İnsanın bazen sırt çantasını alıp kulağında en sevdiği şarkılar eşliğinde uzun bir yola çıkması gerekir. Yolun sonunda genelde evini bulamaz ama kendini bulur, evi bulmanın ilk adımı kendini bulmak olmalı. Hala evini geçiyorum kendini bulamamış insanların hepsini kucaklıyorum. 

  Yukarıda bahsettiğim arkadaşımın vefatı dahil ne zaman ölüm haberi alsam evsizliğim beni kırıyor. Ama lütfen unutmayalım sayın okurum, 

Hayat eve varmaktan değil, evi aramaktan ibarettir.

sd,,

https://open.spotify.com/track/5FSiKZldtWDSeSC1GQklMA?si=e17c897ea61a49f8







HAYATIMIN EN UZUN VE EN KISA YILINA DAİR, 2021'E VEDA

       

           Merhaba, bir şekilde bu yazıya ulaşıp okuyan 2021'in benim için nasıl geçtiğine beraber bakalım istedim. 

  Hayatımın hem en uzun hem de en kısa yılının bitiyor oluşu kalbimde burukluk bırakıyor (Her ne kadar kendimi hala 2019'da hissetsem de..). 

  Henüz 2021'e girmeden bu yılın nasıl olacağı az çok belli olmuştu benim için; aralıkta yaşanan küçük (bayağ-ı) bir tartışma hayatımı bambaşka bir yöne çevirdi ve tüm yıl etkisini gösterdi, hala da etkisi sürüyor diyebilirim. Size bir tartışmanın bunca şeye sebep olması imkansız gelebilir ama yıl boyu yaşadığım her şeyin derinlerine indiğimde o tartışmaya rastlıyordum. (Amma uzattım, sus artık semadilhunn)

   Bu yılın sadece benim için değil tanıdığım ve hatta tanımadığım herkes için çok zorlu geçtiğinin farkındayım. Ama benim için farklı bir anlamı daha vardı, sınav yılı. Aralık 2020'ye kadar her saniye sınava çalışmış ve kafayı yeme raddesine gelmiştim. Ama bu derse bağlılık pek de uzun sürmedi, yukarıda da bahsettiğim tartışmadan sonra her şeyi bıraktığım  gibi sınava hazırlanmayı da bıraktım her ne kadar ara ara bunun pişmanlığını yaşıyor olsam da bu yılın bana öğrettikleri şeylerden dolayı bu pişmanlık pek de uzun sürmüyor. 

  Hayatıma en fazla insanı dahil ettiğim aynı zamanda da en fazla insanı çıkardığım bir yıldı. Belli bir yerden sonra sınavı bıraktığım gibi tüm hayatımı bir kenara bırakıp anlık yaşamaya başladım ya da arkadaşlarımın deyişiyle ince bir ipin üzerinde yürüyerek yaşadım. Ama bu bana o kadar fazla şey öğretti ki..

   Bu yıl çok sevdim, belli bir yere kadar sevildiğimi hissettim. Daha sonra asla kabullenemediğim sevilmeyişim gün yüzüne çıktı. Başlarda kimseyi kaybetmemek için en sevdiğimi kaybettim, daha sonra sadece birini kazanabilmek için hayatımdaki tüm güzellikleri kaybettim. (Tanıdığım ilk andan beri koşulsuz yanımda duran Sayın Hicran Yakut'u bu güzelliklerden ayrı tutuyorum ve bahsi geçmişken iyi ki var demem gerekiyor. Şu an buralarda mı bilmiyorum ama her zaman kalbimde olacak.)

    Hayatımın her evresi acıdan kaçarsam beni asla yakalayamayacağına inanıp acımı yaşamayı hep erteledim. Bu yıl ilk defa bunun zararlarıyla karşılaştım ama çok küçük bir olayla bunu da artık yapmamam gerektiğini anladım. Asla insan içinde ağlamayan ben bu yıl ilk defa saatlerce hıçkıra hıçkıra ağladım, her ne kadar hala kabullenemesem de ağlamak çok rahatlatıyormuş. (Ağlayın arkadaşlar!!) Ağlamaktan söz açılmışken bu yıl beni parkta ağlattı, kafede ağlattı, işte ağlattı, sokak ortasında ağlattı.. Ben bu yıl sokakların bile tavanının dar geldiğini öğrendim.

    İçimde var etmeye çalıştığım biri vardı, doğru kelime sevmek değil sadece kendi derinliğimde onu da görmek istediğim biri. Yaşadığım çok ağır şeylerde gururumu hiçe sayarak hareket etmeme sebebiyet veren bir his.. Ama onca şeyden sonra yaşadığım çok küçük bir olayla bunu artık yapmamam gerektiğini fark ettim...

    Aynı zamanda bu yıl YKSye girdim, hiçbir beklentim olmadan. Okuldan beklentim bitmişken karantinada aniden sınav sonuçları açıklandı ve ne yapacağımı bilemediğim bir evreye girdim, tercih dönemi. Sonuç olarak asla gelmesini beklemediğim bir şekilde hayal ettiğim şehirde okumaya başladım. Tercih sonuçlarını öğrenme hikayem bile hayatımın her an-ı gibi talihsizlikler ve gariplikler doluydu. 
     
  2021'de çok çalıştım, çok yoruldum, lanetimin varlığını her saniye hissettim, çok güzel insanlar girdi hayatıma, çok sevdiğimi düşündüğüm ve hayatımın her anında yanımda olacağına inandığım insanlarla asla konuşamayacak hale geldik ve bu beni sandığımdan çok daha az etkiledi. Çok sevdim, asla tahmin bile edemeyeceğim kadar çok hem de, sevildiğime inanıp sevilmeyişimle yüzleştim. Dönüp baktığımda ben bu yıl tahmin edemeyeceğim kadar çok büyüdüm. Buradan sayın 2021'e çok teşekkür ediyorum, her an düşmeme neden olsa da düştüğüm yerden çok daha sağlam bi' şekilde kalkmayı öğrettiği için.
 -12 aralıkta yazmıştım, yıllar sonra yayındayız.-