son zamanlardaki ruh halimi virginia woolf'un "zararı yok, hayal kırıklığı en dizginleyici tedavidir benim için" dizeleriyle özetleyebilirim. mutsuz veya umutsuz muyum emin değilim ama öyle ya da böyle her günüme eşlik eden bir hayal kırıklığı yaşıyorum. böyle olmasa diye düşünüyorum ama olmuyor, elimde değil. öyle bir hayal kırıklığı ki duvara toslamışım gibi hissediyorum.
geçtiğimiz günlerde bir şeyin farkına vardım, yeniden. geçmişi bir kere kurcaladığınızda öyle kolay dönemiyorsunuz şimdiki zamana. eh, mecburen biraz sarsıldım bu kurcalayış sonrasında. geçmişimi özlüyor muyum, bilmiyorum. sadece her geçen yıl çok değişmiş, eksilmişim. kendi benliğimi kaybetmişim. ben "yüz kere yere düşmüş olayım, başkalarına çelme takan deli kadın olmayacağım. kazanan değil, insan olmak istiyorum" derdim, sanırım bu dünya herkesi başkalarına çelme takan deli kadınlara çeviriyor,,, bu yazım benim gibi her an-ını hayal kırıklığı yaşayan, insan kalmaya çabalayanlara gelsin. hepinizi kucaklıyorum.
bu geçmişi kurcalama faslı sanırım geçmişten gelen "o" kişi sayesinde başladı. eski seni hatırlamanın en iyi yolu sanırım uzun zamandır hayatında bulunmayan ve seni hayatının bir dönemi en iyi tanıyan insan ile oturmakmış. eski beni nerde veya nasıl kaybettim inanın bilmiyorum, ama şu andan pek de hoşnut olduğum söylenemez. bu durum kalbimi tahmin edebileceğinizden bile daha fazla yaralıyor. günün sonunda "hayat da zaten doğru seni bulma çabasından ibaret değil mi?" sorusu ile teselli ediyorum bir süredir.
sanırım bu yıl büyüdüğümü çok daha derinden hissetmeye başladım ve bununla nasıl yaşamam gerektiğini bilmediğim için biraz düşünceliyim. her ne kadar dünyaya çok erken kafa tutmuş olsam da benden daha güçlü olduğunu yeni yeni fark edebiliyorum. her geçen gün daha fazla sorumluluk, daha fazla hanımlar ve beyler, daha fazla stres ve tabii ki daha fazla sırt ağrısı... hayat bu kadar olmamalıydı,
son zamanlarda tüm sorumluluklarımın ağırlığı altında eziliyormuşum gibi hissediyorum. durup duruken hiç soluksuz kaldığınızı hissettiğiniz oldu mu? bir süredir nefes alabildiğimi hissettiğim tek bir an dahi olmadı. şu an belki de hayatımın en kritik kararlarını almam gereken ve bir an önce harekete geçmem gereken o yerdeyim. ama yalnızca durmak geliyor içimden. durmak, mümkünse bir dondur tuşuna basmak ve hiçbir şey yapmamak.
inanın bu şekilde nasıl yaşamam gerektiğini bilmiyorum. sürekli bir şeyleri "oldurmaya" çabalarken buluyorum kendimi. herhangi bir problemi aştıktan sonra durup sevinmeme, kendimi takdir etmeme bile zamanım olmadan yeni problemlerle boğuşurken buluyorum kendimi. kendi hayatını tek başına inşa etmeye çalışmak, yolunu kendi başına çizmeye çabalamak ilk defa bu denli zor geliyor bana.
ben hayatımda ilk defa pes etmeye bu denli yakınım. tüm bu çabamı, bugüne kadar yaşadığım zorlukları, tek başıma nasıl halledeğimi düşünürken yaşadığım ağlama ataklarını hiçe sayarak gitmek istiyorum. başladığım noktaya hem de.
yarın benim için çok kritik bir gün. stresten ne yapacağımı bile bilmiyorum, kime neyi nasıl anlatabileceğimi bile bilmiyorum. hayatımın her evresi bir şeyleri oldurmaya çalıştım. hayata dair verdiğimiz savaş sürecini bu denli hasarlı geçirmek,,,
henüz yirmli yaşlarında hayata dair savaş vermek zorunda kalanlar beni çok iyi anlıyordur şu an. hepimiz için bunu değiştirmeyi gerçekten çok isterdim. zamanın birinde " Biliyorum, şu an benim gibi hisseden yüzlerce insan var. Bir dilek hakkım olsa hepimiz için bu durumu değiştirebilmeyi dilerdim. Alaaddin'in lambasına erişemedim henüz ama hayatımdaki insanların benim gibi hissetmemesi için elimden gelenden bile fazlasını yaptım, yapmaya devam ediyorum. Hep hallederim dedim hepsine, benden yardım dahi istemeseler bile. Ama onlar da biliyordu hallederim çünkü ben hep halletmek zorunda kaldım. Keşke kendi hayatımdaki problemleri, nefes alamıyormuş gibi hissettiren şeyleri de halledebileceğime inancım kalsaydı." dememiş miydim zaten. hala o yayınımda yazdıklarımdan bir adım öteye gidememişim..