geçmişe sünger çekiyoruz,, çünkü büyüdük!

 selam,, boşluğu izleyerek saatlerce çizim yaptıktan sonra yeterince rahatlayabilmiş hissedemediğim için kaçış noktam olan bu sayfadayım, eh hazırsak!

aylardan nisan ve mevsimlerden bahar, dışarıda yağmur yağıyor. çocukluğumun geçtiği o evde, o odada yağan yağmura karşı kahvemi içiyorum. saat gecenin 3'ü, fonda "if everything was good" çalıyor. sahiden eğer her şey iyi olsaydı?

hayatımın her dönemi acıdan kaçış yöntemi olarak çok fazla çalıştım. uzun bir süredir durursam acı üzerime yığılır diye evdeyken dahi çalıştığım bir dönemin içinde sıkışıp kaldım. bu düşüncemin ne kadar yanlış olduğunu anlamam çok uzun sürdü, anlayabildim mi? bilinmez. 

bir süredir yalnızca sakinleşmem ve yavaşlamam üzerine telkin ederken buluyorum kendimi. fazlasıyla yorgun, uykusuz ve umutsuz hissediyorum hayata karşı. ama sanırım artık buna da alışmam gereken 'o' yerdeyim. 

aylar ve aylar geçti. ben kendimden kaçabilmek amacıyla ailemi dahi ziyarete gelecek gücü bulamadım. ve sonunda buradayım, diyarbakır'da, odamda. buradan taşındığım andan itibaren her gelişim beni daha da hüzünlendiriyor. yürüdüğüm her yol, geçmişimden izlerle dolu

burada mavi önlüklü kız okuma yazma öğrenebilmenin heyecanıyla annesine koşuyor, burada ilk defa bisiklet sürüyor ve düşüyor. zaman geçiyor ilk defa birini seviyor, kulaklarında erkin koray'dan sevince çalıyor. mevsim tekrar bahar ve aylardan tabii ki nisan. ne kadar kırılacağından habersiz sevgisi ile tüm dünyaya kafa tutuşabileceğine inanıyor. iş hayatı ile tanışıyor. insanlara güvenemeyeceğini ilk defa bu yolda yürürken öğreniyor, kendisine karşı ne kadar da acımasız davrandığını da aynı yolda yürürken fark ediyor. büyüyor, üzülüyor, kahkahalar atıyor, yeni insanlarla tanışıyor, bir kısım insanlarla vedalaşıyor. sonra taşınıyor bu şehirden, sevgisinin gücüne güveniyor.. sonra büyüyor ve daha da büyüyor, bunun da önüne geçemeyeceğini öğreniyor....

'o kız' ile artık pek de benzemesek de her baharı, erkin koray sevince dinleyerek karşılamaya devam ediyorum. şu an tekrar bahar ve aylardan nisan. aynı kız bu sefer de ilk defa bir başkasını sevebileceğini hissediyor, ne kadar kırılacağından tekrar habersiz. 

korkmayın, bu sefer özel hayatımı pek de ifşalamayacağım. yalnızca garip hissediyorum. başlıktan da anlayabildiğiniz üzere; geçmişe bir sünger çektim, çünkü artık büyüdük! o küçük kız ile vedalaşıyoruz,

benim için aidiyetin ne kadar da önemli olduğunu bilmeyen kalmadı diye düşünüyorum. o anekdot canlanıyor yeniden kafamda 'insan nerenin yerlisidir'.. sanırım 20'li yaş sancılarının en büyük sebebi, köksüz hissetmek. diyarbakırdayım, evimde ve odamdayım. ama ait hissedemiyorum. köksüz hissediyorum kendimi çok uzun bir süredir. nerde değilsem orada mutlu olacakmış gibi. 

zamanın birinde "bir yere ait olmadığınızın en büyük kanıtı, oraya ait olma çabanızdır. aidiyet, yolunu kendi bulan su, ittirmeden giden zaman, tutmadan peşinizden gelen gölge gibidir" demişti kim olduğunu dahi bilmediğim biri. bu sıralar doğru olan o yeri dahi aramak yorucu ve korkutucu geliyor. 

yayına dün gece başlamıştım, yayın çok fazla melankoli kokmaya başlayınca sildim bir kısmını. aslında uzun bir süredir pek de kötü hissetmiyorum, yazı bu denli umutsuz olmasın istedim.

herhangi bir aksaklık yaşanmazsa birkaç ay sonra mezun oluyorum. bu durum beni her ne kadar korkutsa da çok heyecanlıyım. heyecanımın neden kaynaklandığını anlayabiliyorsunuzdur, hayatımda yeni bir dönem başlıyor, yeni bir sıfatla. korku kısmının neden kaynaklandığını nasıl anlatabileceğime pek de emin değilim. normalde olsa uzun uzadıya anlatırdım ama şu an sadece büyümenin de getirdiği o yalnızlık ve tek başına olma hali demekle yetineceğim. 

bahar mevsimine ve tabii ki nisan ayına ne kadar anlam yüklediğimi bilmeyen yoktur. mevsim bahar ve ben geçmişime koca bir sünger çekme kararı aldım,

uzun bir süredir yalnızca hayattayım güncellemesi yapmak için uğradığım bu yerde, bu konuda da yazmak istedim. yayını burada sonlandırıyorum, uzun bir süredir aranızda yokum ve henüz alaaddinin lambasına erişememişim

sd.









yaşamak önceden akıp giderdi, artık her gün arkasından ittiriyorum

 selam sevgili okur, yılda yalnızca iki defa uğradığım veya onu bile yapamadığım bu hesaptayım. hesabın varlığını son yayına gelen yorumlardan dolayı hatırlayıp gelmiş bulundum. eh uzun bir aradan sonra yayındayızzz, yine ve yeniden

klasiktir ki arada varlığımı belli ettiğim bu hesapta mütemadiyen acı çekmekteyim. bunun üzerine önceki yayınıma gelen anon yorumda sürekli depresifliğim hakkında yayın attığım dile getirilmiş. haklı bir yorum ama burası biraz da benim için ağlama köşem ve somut bir şekilde duygularımı görebilmemi sağlayan kendime ait alanım, dijital günlüğüm veya yalnızca kendi kendime konuştuğum ‘o’ yer.

eh o zaman minik bir durum güncellemesi ve ağlama seansına başlayabiliriz, değil mi? 

hayatımın belki de en kaotik iki ayını geçirdikten sonra işe gitmek harici evden çıkmamalı bir sürece girdim. gariptir ki iyi de geldi diyebiliriz. 

son iki ayda yaşadığım olayların nasıl anlatabilirim, inanın bilmiyorum. yakın çevremdekilerin dahi nasıl yola devam ettiğimi sorguladığı bir süreçti. betimlemek gerekirse 'daha kötü ne olabilir ki' dememe dahi gerek duymadığım kadar kötüydü. atlattım mı bilinmez ama bende bıraktıkları etkileri uzun bir süre atlatamayacak gibiyim. 

etrafımda merkezi ben olan pek çok olay meydana gelirken yalnızca durmak geliyordu içimden, bir dondur tuşuna basmak ve hiçbir şey yapmamak. hatta yalnızca uyumak. dinlenebilmek. ama çok uzun bir süre uyuyamadım, hala uyuyamıyorum. uyku hapları ve antidepresanlar..

hepimizin illaki kötü olaylar neticesinde ne zaman gözünü kapatsa o anı tekrar yaşadığı bir süreç olmuştur.  ne zaman gözlerimi kapatsam, bu hayatta belki de en güvendiğim insanla yaşanan o olay ve karakolun önünde birbirimizi son kez gördüğümüz o an'a geri dönüyorum. bu denli güvendiğiniz birinin asla istememenize rağmen tamamen gidişi ve onu artık isteseniz de affedemeyecek olmanın ağırlığını nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. ya da saatlerce karakolun önündeki kalabalığa -hepsi de size bir zamanlar değer verdiğini düşündüğünüz insanlardan oluşan- kendinizi açıklayamamanın ve güçlü durabilmek için ağlamamaya çalışmanın ağırlığını. sanırım o gün saatlerce karakolun önünde kendimi açıklamaya çalışırken içimde kalan son insani yanımı da orada bıraktım,, hayat çok acımasız değil mi

bu ilk olay akabinde yaşanan olaylar sirkülasyonu beni gariptir ki, kendimin dahi tanıyamadığı birine dönüştürmeye başladı. hayatından pek de insan çıkaramayan ben, hayatım saydığım bir çok insanı veda dahi etmeden hayatımdan çıkardım. uzun bir süredir hayatımdan insan elemem gerektiğinin farkındayken bu olaylar neticesinde bunu da başarabildim. aslında benim yaptığım bir şey olmadı, yalnızca geri çekildim. ve insanlar kendileri elendi. iyi hissettirdiğini asla söyleyemem ama sırtımı koşulsuz yaslayabileceğim insanların dahi nasıl elenebileceği farkındalığı belki de bu hayata dair kesin olan bir gerçekliği yeniden hatırlamama sebep oldu, yalnızlık. 

gerçekten kim ne derse desin yalnızız arkadaşlar. sanırım bu farkındalık beni biraz bencil birine evriltmeye başladı. sanırım hepimiz biraz da bencil olmak zorundayız, günün sonunda kendimizi affedebilelim diye. ben yeniden büyüyorum arkadaşlar. 

yaşanan her şeyin sonucunda her zamanki kaçış yöntemim olarak daha çok çalışıyorum. benim yoğunluğuma alışık olan insanların dahi benimle dinlenmem gerektiği üzerine konuşmalar yapmaya başladıkları kadar hem de. benim için inanılmaz endişelenen bu kitleye diğer türlü devam edemeyeceğimi nasıl anlatabilirim, anlatsam da ne ölçüde anlayabilirler inanın bilmiyorum. yaşamak önceden akıp giderken artık arkasından ittiriyorum. 

genelde problemlerini anlata anlata atlatıp normalleştirebilirken kimse yokken dahi kendi kendine saatlerce konuşabilecek biriyken konuşmak dahi gelmiyor içimden.

bu süreçte yanımda duran ve hala her koşulda yanımda olup bana, hayatıma katlanan tüm dostlarımı kucaklıyorum. hayat yollarımızı ayırana dek umarım hep var olursunuz. 

son zamanlarda yaşanan ve beni gerçekten de inanılmaz iyi etkileyen bir buluşma yaşadım. zamanın birinde burada en yakınım dediğim ve hayadımın anlamı diye nitelendirdiğim o kişiyle görüşmediğimizi ama onu ne kadar özlediğimi anlatmıştım sizlere. o kişiyle son diyarbakıra gidişimde görüşüp aralıksız saatlerce sohbet edebilme şansımız oldu, yıllar sonra. arada yaşanan olaylar ve birbirimize karşı duyduğumuz kırgınlığımız asla konuşulmadan aralıksız saatlerce geçmişi yad edip hayat güncellemesi yaptık birbirimize karşı. bunun bana ne denli iyi geldiği hakkında herhangi bir fikri olmasa dahi yola devam edebilmemi sağlayan bir sohbetti. geçmişten gelen insanlar,,,, kendileriyle getirdikleri anılar ve insanlara yeniden güvenebilme arzusu,, 

yayın gene ucu bucağı belirsiz bir hal almaya başlamışken ve ben de bu denli tetiklenmeye başlamışken burda sonlandırmam daha sağlıklı olacak sanırım, en azından benim için. bu aralar daha iyiyim, yalnızca hevessizlik durumunu çözmeye çabalıyorum. ve tabii ki sabah uyanmak bile ağır gelirken mezun olabilmeye çalışıyorum, bu konu hakkında da uzun uzun konuşup gevezelik etmeye gelirim muhakkak. tabii bir daha ne zaman gelirim bilinmez,,

* her şeye rağmen kendi omuzlarını pıtpıtlamak zorunda kalan, hayatı arkasından ittiren herkes ve tabii ki kendim için hatırlatmadır; bir gün güneş bizim için de doğacak,









ama hayat bu değil mi

son zamanlardaki ruh halimi virginia woolf'un "zararı yok, hayal kırıklığı en dizginleyici tedavidir benim için" dizeleriyle özetleyebilirim. mutsuz veya umutsuz muyum emin değilim ama öyle ya da böyle her günüme eşlik eden bir hayal kırıklığı yaşıyorum. böyle olmasa diye düşünüyorum ama olmuyor, elimde değil. öyle bir hayal kırıklığı ki duvara toslamışım gibi hissediyorum. 

geçtiğimiz günlerde bir şeyin farkına vardım, yeniden. geçmişi bir kere kurcaladığınızda öyle kolay dönemiyorsunuz şimdiki zamana. eh, mecburen biraz sarsıldım bu kurcalayış sonrasında. geçmişimi özlüyor muyum, bilmiyorum. sadece her geçen yıl çok değişmiş, eksilmişim. kendi benliğimi kaybetmişim. ben "yüz kere yere düşmüş olayım, başkalarına çelme takan deli kadın olmayacağım. kazanan değil, insan olmak istiyorum" derdim, sanırım bu dünya herkesi başkalarına çelme takan deli kadınlara  çeviriyor,,, bu yazım benim gibi her an-ını hayal kırıklığı yaşayan, insan kalmaya çabalayanlara gelsin. hepinizi kucaklıyorum. 

bu geçmişi kurcalama faslı sanırım geçmişten gelen "o" kişi sayesinde başladı. eski seni hatırlamanın en iyi yolu sanırım uzun zamandır hayatında bulunmayan ve seni hayatının bir dönemi en iyi tanıyan insan ile oturmakmış. eski beni nerde veya nasıl kaybettim inanın bilmiyorum, ama şu andan pek de hoşnut olduğum söylenemez. bu durum kalbimi tahmin edebileceğinizden bile daha fazla yaralıyor. günün sonunda "hayat da zaten doğru seni bulma çabasından ibaret değil mi?" sorusu ile teselli ediyorum bir süredir.

sanırım bu yıl büyüdüğümü çok daha derinden hissetmeye başladım ve bununla nasıl yaşamam gerektiğini bilmediğim için biraz düşünceliyim. her ne kadar dünyaya çok erken kafa tutmuş olsam da benden daha güçlü olduğunu yeni yeni fark edebiliyorum. her geçen gün daha fazla sorumluluk, daha fazla hanımlar ve beyler, daha fazla stres ve tabii ki daha fazla sırt ağrısı... hayat bu kadar olmamalıydı,

son zamanlarda tüm sorumluluklarımın ağırlığı altında eziliyormuşum gibi hissediyorum. durup duruken hiç soluksuz kaldığınızı hissettiğiniz oldu mu? bir süredir nefes alabildiğimi hissettiğim tek bir an dahi olmadı. şu an belki de hayatımın en kritik kararlarını almam gereken ve bir an önce harekete geçmem gereken o yerdeyim. ama yalnızca durmak geliyor içimden. durmak, mümkünse bir dondur tuşuna basmak ve hiçbir şey yapmamak. 

inanın bu şekilde nasıl yaşamam gerektiğini bilmiyorum. sürekli bir şeyleri "oldurmaya" çabalarken buluyorum kendimi. herhangi bir problemi aştıktan sonra durup sevinmeme, kendimi takdir etmeme bile zamanım olmadan  yeni problemlerle boğuşurken buluyorum kendimi. kendi hayatını tek başına inşa etmeye çalışmak, yolunu kendi başına çizmeye çabalamak ilk defa bu denli zor geliyor bana. 

ben hayatımda ilk defa pes etmeye bu denli yakınım. tüm bu çabamı, bugüne kadar yaşadığım zorlukları, tek başıma nasıl halledeğimi düşünürken yaşadığım ağlama ataklarını hiçe sayarak gitmek istiyorum. başladığım noktaya hem de. 

yarın benim için çok kritik bir gün. stresten ne yapacağımı bile bilmiyorum, kime neyi nasıl anlatabileceğimi bile bilmiyorum. hayatımın her evresi bir şeyleri oldurmaya çalıştım. hayata dair verdiğimiz savaş sürecini bu denli hasarlı geçirmek,,,

henüz yirmli yaşlarında hayata dair savaş vermek zorunda kalanlar beni çok iyi anlıyordur şu an. hepimiz için bunu değiştirmeyi gerçekten çok isterdim. zamanın birinde " Biliyorum, şu an benim gibi hisseden yüzlerce insan var. Bir dilek hakkım olsa hepimiz için bu durumu değiştirebilmeyi dilerdim. Alaaddin'in lambasına erişemedim henüz ama hayatımdaki insanların benim gibi hissetmemesi için elimden gelenden bile fazlasını yaptım, yapmaya devam ediyorum. Hep hallederim dedim hepsine, benden yardım dahi istemeseler bile. Ama onlar da biliyordu hallederim çünkü ben hep halletmek zorunda kaldım. Keşke kendi hayatımdaki problemleri, nefes alamıyormuş gibi hissettiren şeyleri de halledebileceğime inancım kalsaydı." dememiş miydim zaten. hala o yayınımda yazdıklarımdan bir adım öteye gidememişim..

yaşamayı başaramadığım gibi cümlelerimi de toparlayamadığım bir yayın olduğunun farkındayım. zihnimdeki karmaşadan dolayı affedin beni. yalnızca şunu söylemek istiyorum, bir gün çiçekler bizim için de yeşerecek. her şey bitince yalnızca bunuu hatırla. 

sd.












tanrım, ellerine sağlık dünya çok güzel olmuş

selam sevgili okurum, tabiii hala buralardaysan 
nasıl giriş yapabileceğimi bile hatırlayamadığım uzunca bir süre yayın atamadım, eh buralarda kalan var mı bilinmez ama sanırım yazmazsam kafayı yiyeceğim. girişi pek de uzatmadan,,, 

yıllar yılı kendimi bildim bileli yazar, çizer ve türlü türlü işlerde çalışırım. sanırım bu aralar bu üç sıfatıma da çok fazla uzağım. resim çizebilecek veya yazabilecek kadar dahi enerji bulamıyorum bir süredir kendimde. eh çalıştığım yere inanılmaz büyük emekler verdikten sonra asla karşılığını alamayıp çalışmadığım bir döneme girdim.

çalışmamak,,, bana çok yabancı bir sıfatken bir süredir işsizim ve tekrar çalışabilecek kadar sağlıklı bir dönemden geçmiyorum. hayatımın her evresi acıdan kaçabilmek için işe sarıldım ve sanırım bunun zararlarını yaşamaya başladım. en son yayınımda bu durumdan bahsedip iki işte çalıştığımı ve asla duranmayacağımı söylemiştim. şu an o zaman ne kadar büyük bir hata yaptığımın farkındayım. durduğum an ertelediğim her şeyin hüznü birikerek altından kalkamayacağım bir hal aldı. sanırım acımı ertlememeyi geç de olsa öğrenmeye başladım. 

aynı zamanda yazmadığım süreçte yeni yaş aldım, merhaba yirminciyaşım lütfen getirdiğin tüm sıkıntıları benden uzak tutabilir misin? yirmiliyaş tam şey gibi hissettirmiyor mu, hiçbir şey bilmiyorumuş gibi, birinin bana neyi nasıl yapmam gerektiğini ayrıntılı bir şekilde söylemesi gerekiyor. hoşgeldin yirmili yaş sancıları, büyümenin ve ellerini nereye koyacağımı bilememenin dayanılmaz acısı,,
doğum günümden konu açılmışken bi önceki yayınıma doğum günümde yorum atıp doğum günümü kutlayan anon okurr, bu teşekkür sana. kim olduğunu biliyorum, her ne kadar artık görüşmüyor olsak da sana her zaman minnettar olacağım ve senin de geçmiş doğum gününü kutluyorum, iyi ki doğmuşsun yabancı :)

biraz arada geçen zaman dilimi üzerine konuşmak istiyorum, son yayını paylaştıktan sonra mış gibi yaşamaya başladığım bir zaman dilimi yaşadım. buna sebebiyet veren en büyük olay bayılma durumumun yeniden başlaması oldu. bunun en büyük sebebi her şeyi erteleyerek sadece işlerime odaklanmamdı, her şeyi ertelemekten kastım tüm hayatımdı. annem dahil hayatımdaki kimseyle konuşmuyor sabah uyanıp ofise gidiyor saatlerce dilekçelerle adliyedeki işler ve müvekkillerle boğuşup akşamı baristalık yapıp 3 4 saat uyuduğum bir süreçten geçtim. herhangi bir duyguya hayatımda yer vermeden,,, ama üzüntülerim halıda iz bırakarak peşimden gelmeye devam etti. kendime dinlenmeyi dahi çok gördüğüm o süreçte tekrar bayılma atakları yaşamaya başladım, ansızın bir sokak ortasında, işte ve evde. işe geç kalmak üzere olduğum bir gün aceleyle evden çıkıp tramvaya bindim ve bayılmadan önce gelen o korkunç his, adım atmakta güçlük çekme ve çok da net görememe, daha önce bayılanlar elbette vardır bu hissi bilirsiniz henüz adliyeye varmamışken kendimi tramvaydan dışarı attım bir süre tramvay durağında oturup nefes alış verişlerimi düenlemeye çalıştım. o süreçte işe geç kalıyor oluşum daha büyük problemdi benim için. tekrar tramvaya bindim ve pat devamı yok. kendime geldiğimde başımda asla tanımadığım insanlar bana yardımcı olmaya çalışıyordu. ağlayarak adliyenin orda indim, annemi aradım ağlamaktan konuşamayacak haldeydim ve hala işe geç kalmış olmama üzülüyordum. o günün gecesi aralıksız saatlerce ağlayıp sabah uyanıp tekrar ağladıktan sonra sadece durmak geliyordu içimden. hiçbir şey yapmamak mümkünse bir dondur tuşuna tıklamak ve bir süreliğine durmak. sonra işe gittim, sanki hayatım dünden farklıymış her şey yolundaymış gibi. seviyormuş gibi hayatı da kendimi de. sanki hiç üzülmüyor dipte ama değilmiş gibi. mış gibi yaparak,, hatta tam anlamıyla deli taklidi yaparak herkese inanılmaz mutlu olduğumu göstermeye çalıştım, eh haliyle her rol bir gün biter,,,

yıllar yıllı burda bahsettiğim o kişiyle son defa deneme kararı aldık, son derece kötü ve hayatı bitik halde bana geldi. en yakınlarım dahil bir çok insandan sakladım hayatımda olduğunu, sanırım tekrar beni hayal kırıklığına uğratacağını söylemelerinden korktum çünkü bu gerçeği kabullenerek yardım eli uzattım ona. her şeye rağmen tekrar hayatıma almamın en büyük sebebi onu affetmem gerekiyordu. hayatıma onunla devam etme isteğinden değil kendi hayatıma devam edebilmek için onu sırtımda taşımamak içindi. tekrar kalbimi kırdı ama bu bana beklediğimden daha az hasar verdi. hatta mış gibi yapmak yerine ne yapacağımı tam anlamıyla fark etmeme sebep oldu. sabah evimden çıkarken onu hayatımdan çıkaracağıma emindim, bir mesajla bitirdim her şeyi. tekrar bir mesajla ofisten de ayrıldım. çok daha iyi hissetmeye başladım, hafiflemiştim. hayatımın sonuna kadar onu seveceğime eminken artık onu sevmediğimin farkındalığı hala garip hissettiriyor ama her zaman kalbimde istesem de kıramayacağım bir yere sahip olacak,

karmakarışık iş ve ilişki hayatımdan sonra birçok arkadaşımı hayatımdan çıkardım ve buna hala devam ediyorum. belki de yazın kendimi iş mevzusunda bu denli yorduğum için evden çıkmamalı bir süreçteyim bu aralar. sadece kendi başıma odamda oturmak ve kimseyle muhattap olmak istemediğim bir süreç,, birkaç ay önce nasıl kendimden kaçtıysam şimdi de insanlardan kaçıyorum ve tahmin ettiğimden daha iyi geliyor bu bana. sanırım gerçekten bir dondur tuşuna tıklayıp her şeyi donduruduğumu düşünerek yaşıyorum bu aralar,,
sanırım yola devam edebilmek için bir süre dinlenmem gerek

bir süredir yazmaya çok fazla uzak olduğum için neyi nasıl anlatacağımı bilemedim, daha fazla uzatmadan yayına burda son verelim, eh ne de olsa artık beraberiz

xoxo, sd.





durum güncellemesi ve bunları konuşmamız lazım

uzzzun hatta upuuuzzzun bir depresyon sürecini atlatmaya çabalamakla meşgul iken yayın atamadım.
eh, atlatabildim mi? n'olur bu konuda soru yöneltmeyin..

depresyon sürecinden çıkabilmek ve günün sonunda yalnız hissetmeyip annemin dizine uzanabileyim diye bir süre ailemin yanına gitmiş ve bir nebze de olsa toparlanıp dönmüştüm hayatıma. tabii toparlama süreci pek de iyi gitmedi ve geçmişimle , "o"nunla, olmak istediğim kişiyle hiç istemediğim halde yüzleşmem gereken bir sürece girdim. hala bu süreci olabildiğine iyi atlatabilmeye çabalamakla meşgulüm. 

ailemin yanından döndükten sonra yaşanan her şeyden uzaklaşabilmek, düşünmemek ve gece kafamı yastığa koyduğumda uyuyabilmek adına çok yordum kendimi -hala çok yoruyorum-. saatlerce çalıştım, hiç düşünmemek için üzülmemek ve özlemimi daha az hissedebilmek için acımdan durmadan kaçtım. çalıştım, daha çok çalıştım, aynı anda birden fazla işte çalıştım. ben bu süreçte acıdan hiç kaçmadığım kadar hızlı kaçtım, koştum.

durursam, yavaşlarsam ve düşünürsem acının beni çepeçevre saracağına inandım. ne kadar hızlı koşarsam koşayım, en ufak bir anda en ufak bi şeye saatlerce ağladım. yemek yediğim o bir iki dakikalık süreçte veya durakta tramvay beklerkenki süre diliminde acı bana yetişti. ne yaparsam yapayım ondan hızlı  koşamıyormuşum, bu farkındalık saatlerce ağlattı beni.

ben hiç ağlamadığım kadar ağladım. parkta, bir bankta, sokak ortasında, kaldırımda, evde, işte, tramvayda... nefes alamıyordum. 

bunu kendime itiraf etmem çok sancılı oldu ama durduğumda "o"nu çok özlüyorum. bu özlemimi adeta hissetmiş gibi yanıma geldi, öptü, sarıldı ama tekrar günün sonunda beni kimsesizliğimle teslim aldığı enkazı daha büyük bir enkaz halinde bırakıp gitti. 

kendimi "acaba o, kafamda yarattığım bir düşünce miydi?" diye sormaktan alıkoyamıyorum. ama hayır, tüm gerçekliği ve canlılığıyla yanımdaydı. bana sarılıyordu, beni koruyor acıdan uzak tutuyordu. nasıl oldu da bu hale gelebildi bir şeyler inanın bilmiyorum. ama hayat bu, 

çok kırgınım. ona, arkadaşlarıma, aileme, kendime ama en çok da bana mutluluğu ve huzuru çok gören bu hayatıma çok kırgınım. 
 
bu yayından da anlaşıldığıı üzere ben hiç olmadığım  kadar dağılmış durumdayım. son zamanlardaki kaçış yöntemim çok çok çalışmak olduğu için bu  yayını bile dilekçe ve dosyalarla boğuşurken ofiste yazıyorum. teşekkürler hayatım bana her şeyi bu  denli çok gördüğün için..


















KENDİ YASINI TUTMAK

 Tekrar uzun bir aradan sonra yayındayız dostiler,,, 

Başlıktan da anlaşıldığı üzere ben tekrar ara sıra uğradığım bu blogda mütemadiyen acı çekmekteyim. 

Uzun zamandır rahatsız olduğum ve geriye dönüp bakınca kendi yasımı tuttuğumu fark ettiğim bir çıkmazın içindeyim bir süredir. İnsanların asla değişebileceğine inanmayan ben olduğuma inandığım insanın eskiden yaptığı şeylere uzun zamandır öyle uzağım ki, o insan kafamda kurduğum bir fikir miydi diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Mütemadiyen kendi yasımı tutmaktan ne ileri gidebiliyorum ne geriye dönebiliyorum. Burada anladığınız üzere işler yolunda gitmiyor. 

Bir yayınımda andayken değişimi fark etmediğimizi ve geriye dönüp baktığımızda ne kadar da değiştiğimizi fark etmemiz üzerine bir şey yazmıştım. Şu an o yazdığım şeyin ne kadar da doğru olduğunu daha iyi anlayabiliyorum. On iki yaşında hayalleri ve geleceğe dair ümidi tükenmiş olan o küçük kız çocuğunun yaralarını sarıp dimdik hayatına devam eden, kendi hayatını sıfırdan inşa edebilmiş o kız çocuğuna imrenerek bakmaktan başka bi şey kalmadı bu aralar elimde. O zaman dilimine baktığımda o yoluna devam edebilen küçük kızı öldürmüş ve on iki yaşında ümidi kalmamış kıza geri dönüşmüş, ondan bir adım dahi olsun ileriye gidemeyip daha da gerilediğim farkındalığının sancısını çekiyorum. 

Bazen hayatım öylece devam ederken ben de içinde üzülmeye devam ederken merak ediyorum, bir filmin içinde olsaydım ve birileri beni izliyor olsaydı ne kadar üzgün olduğumu fark ederler miydi? Şu an bu sahnenin arkasında hüzünlü ve durgun bir müzik çalar mıydı? Hüzünlü filmleri izlemeyi seviyorum. Ah demek böyle bir his diyorum. Bak şimdi o karakterin etrafında da hayat akıp gidiyor ama o üzüntüsü paçalarından akarken akıntının tersine gidecek gücü bulamıyor, bak bu sana da oluyor diyorum. Akıntının içinde sürüklenecek kadar yorulmuşsun. Çamaşır asmak ve toplamak nasıl bu kadar üzücü olabilir diye soruyorum. Ne kadar üzüldüğünü anlatmak istediğin yerde seni duymadı diye biriken üzüntü tezgaha, bulaşıklara, çamaşırlara bulaşır oldu parmak uçlarımdan akıp. Üzüntülerim halıda iz bırakarak peşimden geliyor... Bu gece hani Güncel Gürsel ağladığım kadar üzülmedim diyor ya onun yerine üzüldüğüm kadar ağlayamadım diyebildiğim noktadayım.

Bu yangınlar ölmeden dinmez diye bahsettiğin şeyi artık çok daha iyi anlıyorum. Bizim için hep böyle oldu ve hep böyle olacak değil mi? bu yangınlar ölmeden dinmeyecek gibi 

Bundan birkaç yıl sonra yalnız, tüm sevdiklerimle bağım kopmuş, herkes hayatını düzene sokmuş ben kimseye bir şey fark ettirmemeye çalışıyorum. Everytime we say goodbye dinleyerek Mehmet Pişkin gibi videolu not bırakıp gidiyorum... Geleceğimi aynen bu şekil görüyorum 

Ama umutsuzluğa kapılmıyoruz değil miii? Bir gün buraya mutluluktan ölüyorummm diye yayın atacağım,,, bir günn :))

sd.



















ŞUBAT LANETİ

 Merhaba sevgili okur, 

Yıllar yılı bitmeyen şubat laneti bu yıl tekrar kendini çok kısa bi süre önce gösterdi. Tabii ki konumuz 6 şubatta yaşanmış olan deprem felaketi. Bildiğini ya da bilmediğiniz üzere geçen yıl 6 şubatta çok değer verdiğim bir arkadaşımı kaybetmiş ve bunun yasını uzunca bi süre tutmaktan alıkoyamamıştım kendimi. Bu yıl gece arkadaşımla, çok sevgili dostumun ölümü üzerine konuşuyorduk. Onu ne kadar özlediğimi ve ölümü asla kabullenemediğimi dile getirirken Maraş merkezli deprem meydana geldi. 

Endişelenmemiz gereken binlerce yakınımız, dostumuz ve hatta ailemiz vardı. Depremin yaşandığı ilk andan beri kalbimde büyük bir sızı ile hayatıma devam etmeye çalışıyorum. Bu kadar ölümle, yasla, hüzünle ve adaletsizlikle nasıl yaşanır inanın bilmiyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum ki kahbettiğimiz kardeşlerimiz depremden değil tedbirsizlikten, geç gelen yardımdan ve soğuktan vefat etti. (Hepsi ışıklar içinde uyusun.) Ben bu gerçekle hayatıma devam etmekte zorlanırken bunun sorumluları gece kafalarını yastığa koyduklarında nasıl rahat uyuyabiliyor?

Ne demişti zamanında Nazım Hikmet? "Güneşli günler göreceğiz" Gerçekten görebilecek miyiz? Hepimiz umudumuzun kırıldığı "o" yerdeyiz. 

Bunca şey yetmezmiş gibi, bunca yanlış kararla binlerce insanın canına mâl olmamışlar gibi bir de yanlış kararlar almaya devam ederek eğitim hakkımız elimizden alındı. Daha kötü ne yapılabilir, derken hep daha kötülerini yapıyor oluşları beni hayretler içinde bırakıyor. 

Şu an binlerce insan gibi yasta, işsiz ve okulsuzum. Umarım buna kısa bir süre sonra "evsiz"im nidası da eklenmez.

Umarım bu süreci olabildiğince az hasarla atlatabiliriz. Olabildiğince az hasarla atlatabilmemiz mümkün ise tabii! Hepimize geçmiş olsun,,

Ama ben günün sonunda ne olursa olsun bi şeyleri değiştirebileceğimize dair umutla uyuyup buna enerjim var bi şekilde uyanmak istiyorum.

Biz tekrar kendi omuzlarımızı pat-patlıyoruz..